• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Orada bir köy var, yanı başımızda! HÜROL DAĞDELEN

Orada bir köy var, yanı başımızda!

hurol.dagdelen@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 24 Kasım 2009, 16:18
Hasan Ali Çakır, Denizli yıllarımdan arkadaşım... Geçmişte pek çok şeyi paylaştık onunla ve diğer arkadaşlarımla...
Bizler REKFO grubuyduk. Okuldan çıkınca, orada alırdık soluğu...
Yirmiyi aşkın genç doluşurduk, okulumuz Cumhuriyet Lisesi'nin az ötesindeki o küçük fotoğraf stüdyosuna...
Geleceğe dair, özlemleri, beklentileri, yaşam analizlerini paylaşır; sinema, tiyatro etkinliklerimizi planlar, birlikte hareket ederdik.
REKFO, bizim için, ülkemin o karışık yıllarında bir sığınaktı. Özellikle 1980 ihtilali sonrası, kendini toplamaya çalışan bir ülkenin bir avuç aydın gencine ışık olan bir umut kapısı...
Sahibi Adem Derin, iyi bir fotoğraf sanatçısıydı, hala da öyle...
Bize yakın bir dosttu; her sorunumuza çözüm arayan, bizlerle birlikte gülen, bizlerle birlikte ağlayan coşkulu bir insan, çıkarı cebine koyup iyi yüreğini paylaşan, inanılmaz bir adam...
Benim gibi birçok genci de, üniversite okumaya teşvik eden bir gönül yuvasıydı, dükkanı...
Bir gün olsun, "oflamadı", "Bu ne kalabalık" demedi.
***
O oluşum sayesinde, hiç kahveye gitmedik desem yeridir, bilgi paylaşımını, hayata bakışımızı şekillendiren bir idoldü bizim için REKFO...
Bugün o harika dost ve artık boyuna gelen sevimli oğlu, 30 yıla yaklaşan bir maziye sahip çıkarak yaşatıyorlar, REKFO ruhunu aynı mekanda, aynı merkezde...
Bu yüzden REKFO, gençliğimin en onurlu köşesiydi benim için... Unutmam mümkün değil...
Ve bugün herbiri, Türkiye'nin dört bir köşesinde, hatta Avrupa'da hayat mücadelesi veren, çoğu üniversite mezunu dostlarım için de...
Yani Akif Gürsoy, Ünsal Kamalı, Bülent Bahçeci, Hasan Ali Çakır, İrfan İbiş ve daha niceleri...
***
Yazımın hemen başında belirttiğim Hasan Ali Çakır, İzmir'de, yıllardır Devlet Demiryolları'nda görev yapan bir makine mühendisi...
O da bir REKFO mezunu... Orada gördüğü, yaşadığı, hissettiği "paylaşım" ruhunu, her zerresine işlemiş bir Türk insanı...
Tüm grup elemanları gibi...
İşinden başka, mesleğine katkı koymaktan başka bir amacı daha vardı Hasan Ali'nin... Yardıma muhtaç gençlere, insanlara yardım etmek...
İkimiz de İzmir'de yaşıyoruz ama sık görüştüğümüz söylenemez. Maille, telefonla haberleşiriz sık sık... Son dönemde de Facebook'ta...
Ama yaptığı bir girişim, çok sevindirdi beni...
***
Hasan Ali, bir süre önce, Facebook'ta sörf yaparken gördüğü bir köy okulunun yardıma ihtiyaç duyduğunu okuyunca, hemen tüm çalışma arkadaşlarını örgütlemiş.. Mühendisinden işçisine herkesi...
23 yıldır görev yaptığı, bir dönem müdürlüğünü üstlendiği Halkapınar Lokomotif Tamir Atölyesi'ndeki çalışma arkadaşlarını, demiryolu çalışanlarını, Alsancak Vagon Atölyesi Müdürü Veysi Sonkur ve ekibini, makinistleri, bu köy okuluna destek yapmaya çağırmış...
Sonuçta, Denizli Çardak'ta bulunan Söğüt Köyü İlköğretim Okulu'na kurulacak kütüphanenin, tüm kitap ihtiyaçlarını ve daha fazlasını karşılamış...
Sonuçta, İzmir'den Denizli'ye uzanan bir "yardım köprüsü", amacına ulaşmış.
2000'i aşan kitap bir çırpıda ulaşmış çocukların kütüphanesine...
***
Çok özel ve insanı insan yapan bir misyondur, yardım talep edenin yüreğine koşmak, su serpmek, moral vermek...
Gelecekten umut görmelerini sağlamak...
Hasan Ali ve çalışma arkadaşları, sanırım birer ilahtır, o köy çocuklarının gözünde...
Koli koli doldurdukları yardım kamyonuyla birlikte köye giden Hasan Ali'yi, bir sevgi çemberiyle karşıladıklarına göre...
Çoktan her çocuğun gönlünde yer etti Hasan Ali ve arkadaşları...
REKFO grubunun bi üyesi olarak gurur duydum ben de onunla...
Umut taşıdığın yüreğinle, hep sevgiyle kal Hasan Ali...
O yıllar hiç boşa geçmemiş...
***
Bir not da, Söğüt Köyü İlköğretim Okulu, müdürü ve öğretmenlerine... Yani bilgisayar gibi, ışınlandığı her köşede koca bir dünyayı ayaklar altına seren bir mucizeyi, böyle olumlu kullanan beyinlere...
Facebook'ta kurdukları site, nasıl ses getirdi, gördünüz.
Demek ki eğitim, sadece kitapla olmaz; yetişme tarzı, bilgi, görgü ve bilinçli bir bakış açısı da, insanoğlunun rehberidir.

O çocuklar bize çok şey öğretti
Önceki akşam, yol ve fikir arkadaşım Bülent Gürlük'ün de ısrarıyla gittim, küçük bir sahnede yaşanan ama aslında koca bir dünya olan kukla gösterisine...
Fransız Kültür Merkezi'nde, biri müzisyen iki Fransız sanatçının sunduğu bu özel yaratıcı oyunun; öyküsü yaşama dair ve bence çocuklara göre daha "ağır" olmasına karşın, öncelikle, büyük çoğunluğu çocuklar olan tüm seyirciler tarafından pür dikkat izlendiğine tanık oldum.
***
Her çocuk yetiştiren anne-baba ve öğretmen bilir ki, miniklerin dikkatini 10 dakikadan fazla diri tutmak, çok zordur.
Bu dikkat süresi uzarsa, oflayıp puflar, koltuğunda sağa sola kıvranmaya, ebeveyni "Of sıkıldım artık" sinyalleriyle duman etmeye başlar!
Fakat heyhat, yaklaşık bir saat süren bu gösteri, çıt çıkmadan izlendi.
***
Oyun bittiğinde, Bülent'e dönüp "Çocukların sesi çıkmadı ne güzel ama öykünün onlara ağır geldiğine eminim, keşke daha neşeli olsaydı" diye söylenirken, bize doğru gelen o sevimli adam, yani İzmir'i kukla cennetine dönüştürmek için çabalayan İzmir Kukla Festivali Direktörü Selçuk Dinçer benimle aynı fikirde değildi:
Olanca sıcak yaklaşımıyla, alacağı yanıttan emin, sordu çocuklardan herhangi birine?
- Nasıldı gösteri, sıkıldın mı?
Ve hiç beklemediğim bir yanıt:
- Hayır, çok beğendim.
Muzip bir tavırla bana dönüp, "İsterseniz bir başkasına da soralım" dedi ve ben daha gık demeden, annesinin elini tutan ama gözlerini sahneden ayırmayan bir küçük kıza da aynı soruyu yöneltmişti bile...
- Güzel miydi gösteri, anladın mı öyküyü?
- Harikaydı, çok sevdim. Öyküsü de güzeldi.
***
Bu yanıtlardan sonra halimi görmeliydiniz. Alı al, moru mor bir durum...
Ama aynı zamanda hoş bir gurur...
Gösteri biter bitmez, kuklaları görmek için sahneye koşuşturmaları ise, sanırım onlar için bambaşka bir heyecandı.
Onlar, Yaratıcı Çocuklar Derneği İzmir Şubesi'nin çeşitli okullardan belirlediği çocuklardı.
Minicik elleriyle yaptıkları, sahnede oynattıkları kuklalar, onlar için başlıbaşına bir sanattı.
Hayal dünyaları bizden daha coşkulu, daha yaratıcıydı.
Dernekte aldıkları eğitimle, kukla dünyasının birer neferi olmuşlardı.
Ve bir sanat olayının, nasıl izlenmesi gerektiğini de bizlere pek güzel öğrettiler.
Hayran kaldım onlara...
Ve kuklayı, özellikle Karagöz ve Hacivat'ı çocuklara sevdirmek için canla başla çalışan, proje üstüne proje üreten derneğin tüm emekçilerine...
Sevgi ve saygı...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.