Televizyon, tek eğlencemiz... Sabahtan akşama kadar açık olsa, bize birşeyler gösterse... Başka bir şey istemeyiz.
Biz o, kapatma düğmesine dokunmamaya razıyız.
Yeter ki oyalasın, yeter ki uyutsun.
Zaten maddi ve manevi sıkıntılar var, düşündürtmesin, rahatsız etmesin, dürtmesin...
Bizlere, tatlı bir şeyler söylesin, başkalarının sıkıntılarıyla rahatlatsın. Bizim yerimize sevsin, biz im yerimize oynatsın, bizim yerimize kendisini koysun.
Ondan tek beklentimiz o... Ne belgesel, ne portreler, ne eğitim ne şu ne bu...
Bizi başka bir dünyaya götürüp oyalasın yeter!
İster dizilerle, ister el bebek gül bebek sohbetlerle, isterse ünlülerin aşkları, kaçamakları ve üzüntüleriyle...
Bir o kanala bir bu kanala koşalım; gün gözlerimizi ovuşturarak bitsin.
Onlar hep olsun ama hiç eksilmesin.
Gerçeklerden ürküyoruz çünkü, inciniyor, korkuyoruz. Bu yüzden bizi irkiltmesin.
***
Yerli diziler... Hayatımızın akışına bıraktığımız, ekrana kilitlendiğimiz, izlemekten büyük zevk aldığımız gösterimler...
Hepsi çeşit çeşit... Ağlatanı da var, güldüreni de... Yaşama sevinci katan da var, mahallemizden bir parça gezdiren de...
Yani beğeniye göre, hiç ummadığın kadar...
Kanalların hepsinde aynı saatte, aynı yarışla...
Reyting denen o garip giyotinin, başlarını kesmesini istememecesine, bir yarıştır gidiyor.
Takım tutar gibi, dizi tutmaya başladık. Ertesi gün anlatacak bir şeyler bulmak, yaşatmak için...
Ne de olsa hyatımız onlar... Bizim yaşayamadığımız aşkları, maceraları, konakları, dedikoduları yaşatan onlar...
O yüzden zirvede...
****
Bu yıl da "Ezel", "Gönülçelen", "Kurtlar Valisi", "Hanımın Çiftliği", "Yaprak Dökümü" olacak.
Ama ardından yenileri de geldi; "Öyle Geçer Zaman ki", "Fatmagül'ün Suçu ne", "Del Saraylı", "Lale Devri", "Yerden Yüksek" gibi...
Yani yeni maceralar, yeni aşklar...
Yeni oyuncular, yeni öyküler...
Yeni beklentiler, yeni umutlar...
Onlar hayatımızın bir parçası... Biz yaptık.
İlhan Ağabey
Prensipleri olan, hayatını mesleğine adayan, yaptığı işin en iyisini yapan bir isimdi İlhan Esen...
Bir dönem, Dinç Bilgin'in sağ koluydu, Yeni Asır'in her şeyiydi, Sabah'ın ise kuruluşunda büyük emeği geçti.
Titiz, yürekli, coşkulu bir gazeteciydi. Babacan bir tavrı vardı, kızdığını bile belli etmeyecek kadar da geniş bir yüreği...
***
Yıllar önce, Yeni Asır tamamiyle değişiyor; baskı sistemi, şekli, şemali her şeyi...
Magazini de... Özellikle Can Can'ı...
Yeni bir renk ayırım makinesi gelmiş gazeteye... Hedef, daha renkli, coşkulu bir gazete çıkarmak...
Aynısını Sabah çıkarıyor, sıra Yeni Asır'da...
Herşey tutuyor ama yapısı itibariyle çok renkli bir sayfa olan, editörü olduğum Can Can'da renk sürekli kayıyor; sayfa ya çok yeşil ya da mavi...
Oradan oraya koşturmaktan kafayı yiyeceğim. En çok bakılan, test edilen sayfa o çünkü...
O zaman Yeni Asır'ın yüreğinde İlhan Esen var. Teknik, idari herşey onun sorumluluğunda...
Yaşını hiç önemsemiyor, onun için varsa yoksa Yeni Asır ve Can Can...
Dinç Bey onu aradıkça, o bana yöneliyor:
"Hürolcuğum, yine renk kaymış, gel seninle bir görüşelim."
Onun her yanına gidişimde, bir nasihat almışımdır, bir de öneri...
O teknik sorundan ben sorumlu değildim ama o hep beni çağırıp yönlendirdi, teknik bilgilerle donattı beni...
Epey uğraştık ama sorunu bir süre sonra çözdük... Ve ben ondan çok şey öğrendim.
***
Dün bir yazı düştü bilgisayarıma; "İzmir Gazeteciler Cemiyeti İlhan-Leman Esen Eğitim Bursu başvuruları başlamıştır..."
Bir an gözlerim doldu. İlhan Ağabey geldi gözlerimin önüne...
Onu kaybedeli 6 yıl oldu. Bizim için zor günlerdi ama arkasında, bir hayalini gerçekleştirmenin onurunu bıraktı...
Eşi Leman hanım ve kendisi birikimlerini, ihtiyacı olan gazeteci çocuklarının geleceğine bağışlamıştı. Şimdi onların sağladığı bursla hiç tanımadıkları yüzlerce genç okuyor.
Ne büyük onur, ne büyük yücelik...
Sonsuza kadar huzur içinde uyu İlhan Ağabey... Ve Leman Abla, Allah sana uzun ömürler versin...
GÜNÜN SÖZÜ
İyiyi yapabildiği halde yapmayan bir insan, suç işlemiş olur.
Pestolozzi