Doğayı çok seven ve koruyan, yaşadığı ülkeyi tanımayı yaşamının amacı haline getiren, iyi gözlem yapan, harika fotoğraflar çeken, tüm zorluklara karşın yılın belirli dönemlerinde, kar, kış demeden yola koyulan gazeteci bir arkadaş grubum var. Dahası vardı, ben onlara sonradan katıldım...
Sık sık yazılarımızı gazetelerde, sanal ortamda görüyor, takip ediyorsunuz. Engin Yavuz, Işık Teoman, Aykut Fırat ve ben, öncelikle Ege'yi, genelde de Batı Anadolu'yu tanımaya çalışan, doğa katliamlarına karşı savaş açan, yaptığımız haber ve gezi yazılarıyla "toplumsal bilinçlenme" savaşı vermeye çalışan bir ekibiz.
Son gezimizi de, geçen hafta, dört ana bölgede yaptık; Muğla Yatağan, Denizli Honaz, Kütahya Simav ve Manisa Akhisar güzergahında...
Yaşadıklarımız inanılmazdı, gördüklerimiz de...
***
Örneğin Yatağan'da, son dönemde yapılan kazılarla gün ışığına çıkarılan Stratonikeia antik kentini ziyaret ettik; burası öyle bir yer ki, 700 yıl da Osmanlı'ya ev sahipliği yapmış... İnanılmazdı.
Hele Denizli'deki Laodikya... Bir kez daha hayran kaldım bu antik kente... Denizli'de herkes, hiç ara vermeden, kenti ortaya çıkarmak için gece gündüz çalışıyor. Soğukta ve karda, herkes iş başında burada...
Gittik, gördük, yaşadık.
Hele Honaz tarafında bir gölge gittik; hiç el değmemiş, turizm hazinesi... Saklıgöl'e bayıldık, gelmek istemedik, öylesine doğal ve bakir ki...
Simav yolumuzun üzerinde... Tam biz oradayken, lapa lapa kar yağmaya başladı. Tek üzüntümüz kentteki tarihi yapıların giderek azalması, Simav'ın daha modernleşip, tarihsel kimliğini yitirmeye başlaması...
Akhisar'a giderken 1000 metre yükseklikteki Kertil'de, bu yılın ilk kar yağışına tanıklık ettik. Harikaydı. Kar o kadar yoğundu ki, biraz geç kalsak, yollar kapanabilir, orada mahsur kalabilirdik.
Ortam o kadar güzeldi ki, insan ona bile razı olabilirdi, inanın...
***
Ben dört yıldır onlarla birlikte çıkıyorum bu gezilere; ancak Engin Yavuz ve Işık Teoman için bu süre 15 yıla yayılıyor, hemen hemen Aykut Fırat için de...
İnanın, her gezi bana, kimliğime, dünya görüşüme çok şey kattı. Onun için çok değer veriyorum, yaşadığım bu sürece...
En azından, İzmir ve çevresinde neler olup bittiğine, nelerin yaşandığına, nasıl bir yaşam kurulduğuna tanıklık ediyorum.
Pek çoğunu paylaştım sizlerle...
Sanıyorum bir yazımda sizlere Denizli'deki gözlemlerimi anlatmıştım, "Ege'nin birçok kentinde her yönüyle çağdaş bir şehirleşme yaşanıyor. Bunun en güzel örneği de Denizli" diye...
Bu gezimde, ne kadar doğru bir tespit yaptığımı bir kez daha yaşadım.
***
Denizli, inanılmaz bir kent olmuş... Özellikle bir yaya cenneti. Geniş kaldırımlar yapılmış, yeni yollar açılmış... Yaya alabildiğine özgür burada...
Benim İzmir'de en çok şikayet ettiğim, sık sık yazılarıma konu ettiğim ve yaşamsal hakkıma tecavüz olarak gördüğüm kaldırım işgalleri yok burada...
Ne manav, ne market, ne bakkal ne de giyim mağazası kaldırımlara mallarını sermiyor. Herşey belirli bir disiplin içeresinde... Bizim burada sekerek yürüdüğüm yollarda, Denizlililer gerine gerine, stresten uzak yaşıyor.
Biz dört arkadaş, koca kaldırımda, yan yana yürüyebildik, hiçbir engel yaşamadan... Hiçbir şey çıkmamış kaldırıma, ne araç, ne mal-mülk...
Herkes alabildiğine özgür... Kent gerçekten halkın... Ana caddede de, sokak arasında da...
***
Bir toplumsal sorunu daha halletmiş Denizli; çöp sorununu... Bizim, yıllardır geçemediğimiz, bahane ürettiğimiz, engeller yarattığımız "ayrıştırmalı çöp sistemini" Denizli yaşama geçirmiş bile...
Özellikle ana arterler; gazete, şişe ve evsel atıkları ayrı ayrı atabileceğiniz çöp kutularıyla donatılmış...
Halk, kendi kendini eğitmiş, ders vermene gerek yok. İş bitmiş...
Temizlik işçileri gece gündüz çalışıyor. Yollar pırıl pırıl, parklar bakımlı... Ya halk çok bilinçli yere çöp atmıyor, ya da geçtiğimiz anda yolu temlizleyen bir sistem var burada...
Her yer düzenli, tertipli... İnanın, bir Egeli olarak gurur duydum Denizli'de, arkadaşlarım da...
Şimdi siz diyeceksiniz ki, Denizli 600 bin nüfuslu, İzmir 4 milyon... Hiç önemli değil, kimse kimseyi kandırmasın. Temizliğin, kenti disipline etmenin, kaldırım işgallerine son vermenin nüfusla ilgisi yok bence...
Önce yaşadığımız kenti sevmeniz gerek... Hem yönetici hem de toplum olarak... Bütün iş bu.
Denizli bunu halletmiş, hizmetin siyasetten önce geldiğini kanıtlamış...
Darısı, bu konularda liderlik etmesi gereken İzmir'in başına...
GÜNÜN SÖZÜ
Hoşgörünüzü tutumlu kullanın. Çünkü ona muhtaç olanların sayısı çok fazladır.
Chateaubriand