Kürtçü-bölücü parti BDP belki bin kere kapatılmayı hak etti. Buna karşılık yargının BDP hakkında bir kapatma süreci başlatmasını doğru bulmayan iyi niyetli bir yaklaşım siyasi alana egemen durumda. BDP'nin kapatılmasının terörün ekmeğine yağ süreceğini, PKK'nın elini güçlendireceğini, böyle bir gelişmenin bölge halkının kaybedilmesine neden olacağını söyleyen demokrat kesim esasen bu endişelerinde çok da haksız değildi. Nitekim BDP'nin terör örgütünün bir parçası olarak kendini kapattırmak için elinden gelen her şeyi yapmıştır ve yapmaktadır. Ancak Türkiye devleti ve milletiyle bölücülük ve terör konusunda bir aşamaya gelmiş bulunuyor. Son derece iyi niyetli de olsa BDP'nin kapatılmasına karşı dile getirilen gerekçeler geldiğimiz noktada Türkiye'nin hukuk devleti kimliğini ve devlet otoritesi kavramını esastan zedeler hale gelmiştir.
***
Bölücü partinin Türkiye'de parti kapatmaya karşı çıkan genel demokratik havayı en çirkin şekilde nasıl istismar ettiğini gösteren yüzlerce örnekten sadece ikisini hatırlayalım:
Hatırlanacağı gibi geçtiğimiz aylarda PKK, Esad'tan aldığı sipariş üzerine Şemdinli'ye bir saldırı düzenlemiş ve bu ilçeye bayrak dikmek gibi Türk milletinin ve devletinin egemenliğine suikast denebilecek bir eylem yapmıştı. Güvenlik güçleri bu eylemi yapmaya gelenlerin tamamını imha ederek hem PKK'ya hem de Esad'a boyunlarından büyük bir işe girdiklerini göstermişti. Bu bölgede perişan olan PKK, askeri olarak bir şey yapamayacağını anlayınca BDP üzerinden başka bir taktiği devreye soktu. BDP'nin başındaki kişi çıkıp televizyonlarda "Şemdinli-Çukurca arasındaki 400 kilometrelik alanı PKK kontrol ediyor" deyiverdi. Çok kısa bir süre içinde bu talimatı o sözde genel başkana PKK'nın verdiği ortaya çıktı. İçerdeki hain, PKK adına alenen psikolojik savaş yürütüyordu. Yalan söylediği iki gün içinde anlaşıldı, bu kez o malum teröristlerle kucaklaşma sahnesini tezgahladılar. Maaşlarını milletten alan TBMM üyeleri olarak yaptılar bunu.
Bir başka ihanet ve suç eylemini bugünlerde sahneye koydu bu parti.
Arazide sıkışan ve sürekli imha edilen PKK, bu kez cezaevlerinde açlık grevleri başlatarak kamuoyunun merhametini sömürmeye ve zaman kazanmaya çalışıyor. İnsan canı üzerinden oynanan bu namussuz oyunun en baş aktörü yine BDP. Bu çirkin oyunu durdurmak bir yana iyice derinleştirmek için şimdi de bu partinin üyeleri açlık grevine başlıyorlar. Bu şahsiyetsiz adamların hepsi kebapçı oldukları için bir saat bile aç kalamazlar ama belli ki örgütten fırça yemişler. Bu eylemleri BDP ile PKK arasındaki organik ilişkiyi bütünüyle ortaya koyuyor.
***
Bazı gerçekleri herkese bir kere daha hatırlatmakta fayda görüyorum:
Çağdaş demokrasi, evet insan haklarına son derece duyarlı demokrasidir.
Demokratik kurumları her türlü girişime karşı korumak esastır. O nedenle mesela parti kapatmak çok zorlaştırılmıştır.
Demokrasiyi güçlü ve vazgeçilmez yapan unsurlardan birisi şüphesiz siyasi partiler üzerindeki baskıyı ortadan kaldırmaktır. Ancak çağdaş demokrasinin bir başka olmazsa olmaz özelliği daha vardır: Demokrasiler aynı zamanda güvenlik üreten rejimlerdir. Şiddet, terör, silah ve bunlara verilen destek demokrasilerin asla tahammül edemeyeceği şeylerdir. O nedenle Venedik kriterleri parti kapatmayı sadece tek şarta bağlamıştır. O şart şiddete bulaşmak, terörü övmek şartı.
Şimdi soruyorum, bu PKK terörizminin sivil kanadı haline gelmiş bu parti Venedik kriterlerine göre kapatılmayı hak etmiş midir, etmemiş midir?
Herkes dürüstçe bu soruya cevap versin.
Bir sözüm de yargıya, bilhassa Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'na:
O makamda oturan kişinin görevi siyasetçilerin yorumlarına uygun davranmak değildir. O yüce görev hukukun gereğini yapmak ve Türkiye Cumhuriyeti'nin hukuk devleti kimliğini göstermek için ihdas edilmiştir.
Ve yine kimse unutmasın ki Türkiye'nin hukuk devleti kimliği her türlü endişeden daha önemlidir.
Demokrasinin tüm kabullerine göre derhal kapatılması gereken bu parti hakkında eldeki deliller değerlendirilmelidir.
Başsavcıyı görevini yapmaya çağırıyorum ki eminim milletin de talebi budur.