Bir mekanizma düşünün; yaptığı eylemin çapı ve sonuçları dikkate alındığı vakit anlıyorsunuz ki devlet içinde örgütlenmiş, devletin alet-edevatını kullanan bir yapılanma bu. Bir siyasetçi gibi düşünüyor bu mekanizma, bir siyasi heyet gibi hedef tayin ediyor ve bu siyasi kararları istihbarat teknikleriyle hayata geçiriyor. Yaptığı eylemler için tayin ettiği zamanlama son derece manidar; memleketin siyasi kaderini belirleyecek olan seçimlerin hemen öncesinde ifsat motorunu çalıştırıyor.
Nasıl bir mekanizma bu?
Kullandığı araçlar neler?
İlginçtir, bu araçlar zaman zaman çeşitlenebiliyor. Bir bakıyorsunuz insanların en kozmik, en özel hayatlarını gizli çekim kasetlerle deşifre eden, sanal alemde sergileyen bir ince işçilik çıkıyor karşınıza.
Yerden göğe kadar ahlaksız bir yöntem bu.
Kurbanlarına bakıyorsunuz, bazen Deniz Baykal gibi önemli bir politikacı bazen MHP gibi güçlü siyasi kurumlar...
Bir başka gün de bakıyorsunuz ki bu mekanizma, atamayla gelmiş savcıları, polisleri kullanıyor yeni operasyonlar için.
Mit Müsteşarı üzerinden Başbakan'ı tutuklamaya kadar gidecek bir süreci başlatmaya çalışıyorlar.
Düşünün ki Başbakan'ın iradesi ve TBMM'nin yasama gücü devreye girmeseydi, bir savcı tam da istendiği gibi, koskoca Türkiye'yi bir devlet krizinin içine yuvarlayıp geçecekti.
***
Şimdi yeni ve önemli bir seçime gidiyoruz. 30 Mart seçimleri sadece mahalli idarecilerin seçimini mümkün kılmayacak; aynı zamanda 2014 ve 2015'de peş peşe yapılacak cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin kaderini belirleyecek.
Bir kere siyasi tarihimizde bir cumhurbaşkanı ilk kez halk tarafından seçilecek. Bu şu anlama geliyor: Yeni Türkiye, yani değişim ve dönüşüm ilk kez halk tarafından ibra edilecek veya edilmeyecek.
İşte tam o an da, yani yerel seçim öncesinde aynı mekanizma, yine daha önce denenmiş bir yöntemle, savcı ve polisleri devreye sokarak açıkça demokrasiye, milli iradeye, yani seçimlere müdahale ediyor.
Halkın oyunu ve iradesini ifsat eden bir eylemi hayata geçiriyor.
Dün sabah hükümetin en başarılı bakanlarının çocuklarını, en başarılı banka genel müdürünü polis gözetimi altına alıyorlar.
Kim yapıyor bu operasyonu? Görevden alınması an meselesi olan ve genel müdür yardımcısı yapılmayan Kaçakçılık ve Organize Suçlar Müdürü. Ne tuhaf, doğruysa operasyonu sürdüren savcı da hiç yabancı değil; Ergenekon davasının meşhur savcısı.
***
Peki, bakan çocukları suç işlemişlerse polis ve savcılar üzerlerine gitmesinler mi?
Elbette gitsinler, memnun oluruz, yanlış yapan bakan, başbakan çocuğuysa daha çok memnun oluruz. Ancak "Bu operasyonlar niçin bir ay önce veya üç ay sonra değil de şimdi, bir seçim öncesinde yapılıyor?" sorusuna adam gibi bir cevap verilebiliyor mu?
Ama bu cevabı verebileceklerini zannetmiyorum.
Öyleyse yapılması gereken bellidir; iş Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a düşüyor yine. Demokrasiyle bilek güreşi yapanların kollarını tek tek kırmak onun boynunun borcudur.
Bu pis işleri kimin tasarladığının benim açımdan hiçbir önemi yoktur.
Türkiye ne vakit büyük devlet olma arzusunu hayata geçiren bir hamle yapsa bu şirret mekanizma Türk milletine ihanet ediyor; demokrasiye müdahale ediyor, seçimleri ifsat etmek istiyor.
Alnı secdeye değen, vatanını seven hiçbir oluşum bu ihanetin içinde olmaz.
Öyleyse kim bu beşinci kol?
Sökün çıkarın onları devletten!