Her canlı doğar, büyür, ölür. Ölüm de tıpkı hayat gibi bir gerçektir. Cahit Sıtkı tedirgin duygularla bu durumu şiire yansıtmış:
"N'eylersin ölüm herkesin başında/ Uyudun uyanamadın olacak/ Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?/ Bir namazlık saltanatın olacak/ Taht misali o musalla taşında."
İnsan değerli bir varlıktır, dirisiyle de değerlidir, ölüsüyle de. Nasıl olsa ölmüş, artık işe yaramaz, bir çukura atıverelim denmez. Ölümden sonra bazı merasimler yapılır: Cenaze namazı, kabre koyma, bir takım hayır ve dualar gibi. Bunlar ölenin yakınlarının acısını hafifletir.
İlginçtir, bazı kimselerin ait olduğu din ve cemaat ölünce belli olur. Buna göre cenazeleri, cami, kilise veya havradan kaldırılır.
Sekülerlik, din dışılık bu noktada işlemez hale gelir. Kişi sağlığında inançsız da olsa, ailesi ve toplumu onun cenazesini dini törenle kaldırır. Semavi dinler dışındaki öteki din mensuplarının cenazelerinde de kendi törenleri yapılır.
ÖLEN TENDİR
Bizim inancımıza göre ölüm yok olmak değil, bir boyuttan başka bir boyuta geçmektir. Bu durumda ölüm bir son olmayıp, yeni bir hayatın başlangıcıdır. Bazıları bu yeni hayata gülerek gider. Mesela Mevlana'ya göre ölüm şeb-i arus, yani düğün gecesidir. Yunus Emre de öyle düşünür: "Ten fanidir, can ölmez/ Çün gitti geri gelmez/ Ölür ise ten ölür/ Canlar ölesi değil."
Her ne kadar Necip Fazıl: "Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam/ Alıp beni götürsün, tam dört inanmış adam" diyorsa da, artık cenazelerin de bir protokolü var. Ölen kimsenin sağlığındaki itibarı ve mevkiine göre cenazesinde kalabalıklar bulunur. Yazı konumuzun asıl sebebi de budur.
AYRIŞMA-BİRLEŞME
Cenaze namazı genellikle bir camide vakit namazından sonra kılınır. Cenaze için gelenlerin büyük çoğunluğu bu namaza katılır. Küçük bir grup ise namaza katılmayıp, kenardan seyreder, hatta bazıları gürültülü şekilde kendi aralarında konuşurlar.
Cenaze ve benzeri toplu olaylar insanları kaynaştırıp birleştirmeye yarar. Ama seyirci grup, bu duyguların buruklaşmasına yol açar.
Bir kimse seküler zihniyete sahip veya inançsız olabilir. Ama geldiği cenazenin namazına katılsa daha iyi olur.
Cenaze namazı ayakta, ayakkabı bile çıkarılmadan kısa sürede kılınır. Hiç sure ve dua bilmeyenler içlerinden dua dileklerinde bulunsa kafidir.
Böyle bir alışkanlığı olmadığı için, bunu bile yapamayacaklar çıkacaktır. Onların, cemaatin hizasında değil de arkada, daha geride ve sessizce beklemeleri gerekir.
Cami cemaati cenaze namazını uzaktan seyredenlere içinden üzülseler de hamdolsun ters bir davranışta bulunulmuyor. Ama bu ikili durumun bazı gönülleri incittiği bir gerçektir. Onun için dedik ki, bu törenler ayrıştırıcı değil birleştirici olmalıdır.