Bugünkü manşetimizi dönüp dönüp tekrar okumanızı rica ediyorum. İzmir'in ve hatta Ege'nin önünü açacak ve belki de üzerindeki ataleti tümden attıracak 6 buçuk milyar dolarlık (yaklaşık 12 milyar TL) İzmir-İstanbul otoyolu ile dev firmaların yüzlerce milyon dolarlık yatırımlarıyla İzmir'in tüm çehresini değiştirecek 10 milyar dolarlık (yaklaşık 20 milyar TL) yeni kent merkezi projeleriyle ilgili yeni bir "istemezükçü" engel ile karşı karşıyayız. Yine sayıları sadece birkaç kişi ama, İzmir ve Ege'nin hatta Türkiye'nin önünü tıkayacak adımlar attılar. Ben çok fazla yorum yapmak değil, sizlerin bir kez daha dikkatinize sunmak istiyorum. Durup bir kez daha düşünün lütfen ve biraraya gelip, bu istemezükçü zinhiyete (elbette yasalar çerçevesinde kalacak şekilde) lütfen birlikte karşı koyun. NOKTA...
DEMOKRASİ MANİFESTOSU
Dile kolay, tam 32 yıl geçmiş üzerinden... Bunca yıl sonra, 12 Eylül 1980 darbesini yapanların, yargı önünde hesap verdiğine tanık oluyoruz. Gerçi bugün sadece ikisi hayatta ama alacakları cezanın infazı değil, demokrasinin katlinin karşılıksız kalmadığı ve yıllar geçse de kalmayacağının en açık ifadesi olması açısından önemsiyorum ben bu durumu. Yoksa; dün ne Evren ne de Şahinkaya'ya karşı dün Adliye önünde atılan slogan ve pankartları ve hakaretleri onaylamam mümkün değil.
Bana göre bu sürecin bir başka önemi; Meclis ve Meclis içinde ve dışında temsil edilen tüm siyasi partilerin müdahil olması. Gerçi arada; Haluk Kırcı, Ökkeş Şendiller gibi ilginç!! isimlerin de müdahil olması, işi biraz farklı yönlere götürüyor ama yine de; bardağın dolu tarafından bakmayı tercih ediyorum kendi adıma.
Meclis ve hükümet ve AK Parti, demokrasi adına bu konuyla ilgili farklı bir adım daha attı ve Denizli milletvekili Nihat Zeybekçi'nin girişimi, Başbakan Erdoğan'ın onayıyla, Meclis'te bir Araştırma Komisyonu kurulmasına dair önerge verildi. AK Parti'nin 5 grup başkan vekilinin de imzasının bulunduğu bu önerge, haftaya Çarşamba Genel Kurul'da oylanacak ve büyük bir olasılıkla kabul edilecek. Önergenin fikir babası Zeybekçi ile yaptığımız görüşmede "Neden" diye sordum. Aldığım yanıt; yarınlara dair umudumu arttırdı; "60, 71 ve 80 darbesi ile 28 Şubat post modern darbesi ve 27 Nisan e-muhtıra'sını da kapsayan tüm darbe ve darbe girişimlerini araştırma üzere bir Meclis Komisyonu kurulacak. Bu komisyonda parti ayrımı olmaksızın, darbelerin en fazla zarar verdiği milli iradeyi temsil eden parlamentonun yıprandığı, ülkeye ve millete en ağır bedellerin ödetildiğinin vurgulanacağından eminim. Komisyon raporunun yazımı aşamasında, bu vurgunun en kuvvetli şekilde milli iradenin temsilcisi TBMM tarafından yapılmış olmasının bir nevi Demokrasi Manifestosu olacağına inancım da tamdır..." Zeybekçi'ye katılmamak mümkün değil, son bir notum da; hazır Anayasa çalışmaları yapılırken, böyle bir demokrasi girişiminin çok önemli birleştirici etkisi yapacağına olan inancımı da kayıtlara geçirmek isterim.
KADIN VE MEDYA
Başbakanlık Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün (BYEGM) düzenlediği Uluslararası Kadın ve Medya Sempozyumu'nun Medya Yönetiminde Kadın konulu oturumunda konuşmacılardan biriydim. Çarşamba günü sevgili meslektaşım ve dosum Show Tv Haber Genel Yayın Yönetmeni Tuba Atav ile BM temsilcisi sevgili Meltem Ağduk, Bursa'da yayın yapan Pembe Pusula gazetesi yönetmeni Neslihan Alkoçlar, Türk Ajansı Kıbrıs Haber Ajansı yöneticisi Özgül Mutluyakalı ve Azerbaşcan Kafkasya Medya Merkez Başkanı Sevil Nuriyeva'nın da konuşmacı olduğu oturumun moderatörü de yine çok sevdiğim ve saydığım meslek büyüğüm ve dostum Sabah gazetesi yazarı Nur Batur idi. Şu anda günlük yayın yapan gazeteler arasındati tek kadın Genel yayın Yönetmeni olarak ben de, yine bir televizyonu yöneten tek kadın yönetmen sevgili Tuba da, aynı şeyleri söyledik. Bizlerin bu görevlere gelmesi ve bugün tek olmamız, zaten sürecin ne kadar zor ve zorlu olduğunun bir göstergesi. Cam tavan sendromu denilen "öğretilmiş güdüler" de, kadınları orta yönetici pozisyonundan daha fazla yükselmekten veya bunun için çaba göstermekten alıkoyuyor. Yani; bir gün gelir de aile ve kariyer arasında seçim yapmak gerekildiğinde, hangibinin seçileceği çok açık. Ve bu yüzden kesinlikle kadın çalışanlar, böyle bir ikilem içinde kalmak yerine, belli bir noktada kalmayı tercih ediyorlar ve görünmez bir cam tavana çarpıyorlar. Ben de Tuba da ve diğer katılımcı kadın gazeteciler de hep bir ağızdan "zihniyet devriminin şart" olduğundan sözettik. Ve Zihniyet devriminin sadece erkekler için değil, kadınlar için de geçerli olduğunu söyledik. Sempozyumu düzenleyen BYEGM Genel Müdürü Murat Karakaya'yı ve ekibini kutlarım. Kadın ve medya konusunda söylenen ve söylenecek daha çok şey var ama izin verirseniz onu da, başka yazılara saklayayım...