İnsan sağlığıyla ilgili bir mesleğiniz varsa ve hele ki hekimseniz; sakin olmak durumundasınız. Çünkü; size gelen her insan "şikayeti olduğu" veya "hasta olduğu" için gelir ve siz ona hem durumu anlatmak hem de süreci aktarmak zorundasınız.
Mehmet Bektur da benim tanıdığım en sakin hekimlerden biri. Ama; gel gör ki; Doktor Mehmet Bektur'un sabrı, Bucaspor Kulüp Başkanı Mehmet Bektur'un sabrını daha fazla taşıyamadı ve aldı kalemi eline; Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu'na bir "isyan mektubu" yazdı.
Neydi ona bu isyan mektubunu yazdıran peki?
İzmir'in 7 yıllık süper lig hasretini iki yıl önce dindirdiğinde de, süper ligde oldukları koskoca yıl içinde de ve sonrasında yine bu yıl İzmir'in süper lig hasretini yine dindirmeye ramak kalaya kadar hep aynı kalan şikayeti: "Yalnız bırakılmak."
Gerçekten de kendi kendilerine süper ligin kapısına kadar gelip, çıkamadılar ama bu süreçte hiçbir şey onları; İzmir'in önde gelenleri tarafından yapayalnız bırakılmak kadar üzmedi.
Gelelim sözkonusu isyan mektubuna. Bundan 20 gün önce yazılan mektubun adresi; Aziz Kocaoğlu. Ne mi var içinde?
Konyaspor, Süper Lig'in anahtarını alma mücadelesinde finalde yarıştıkları kulüptü. Ve son iki maçın biri Konya'da, diğeri Buca'da oynandı. 19 Mayıs'ta Konya'da, 23 Mayıs'ta Buca'da oynanan maç öncesi yine isyandaydı Bektur.
"İzmir'in Valisi'ne, Belediye Başkanı'na, ilçe belediye başkanlarına, işadamlarına, kanaat önderlerine, İzmirliler'e sesleniyorum. Bizimle maça gelin" dedi demesine ama sesini bir tek Buca Belediye Başkanı Ercan Tatı duydu.
İşte ne olduysa o günlerde oldu ve Başkan Aziz Kocaoğlu imzalı iki resmi davet mektubunu da yine aynı tarihlerde aldı. Başkan Kocaoğlu, ilkinde (19 Mayıs) Tarihi Havagazı Fabrikası'nın bahçesine davet etti Bektur'u, ikincisinde de (23 Mayıs) Diyarbakır'a Barış Köprüsü için yaptığı 190 kişilik çıkarmaya. Her iki davet tarihinin, Bucaspor'un ölüm kalım maçlarıyla aynı tarihte olması kötü bir tesadüftü ama işte Bektur için bardağı taşıran damla oldu.
Aldı kalemi eline ve yazdı:
DALGA MI GEÇİYORSUNUZ?
"Sayın Başkan Aziz Kocaoğlu,
Bu kentin Belediye Başkanı olarak, kentin dinamiklerinden anladığınız sadece imar planları vermek midir? Ya da; barış köprüsünden anladığınız sadece silahın, tüfeğin olmaması mıdır?
Beni Bucaspor Başkanı olarak davet ettiğiniz bu iki tarihte, Bucaspor'un süper lig maçlarının olduğunun farkında mısınız?
Ya farkında değilsiniz ki; bu affedilir bir şey değildir kentin seçilmiş belediye başkanı olarak, kentinizdeki bir kulübün süper lige çıkma maçının tarihini bilmemeniz anlaşılır değildir.
Ya da farkındasınızdır ama 'umurumda değil' diye bu davetleri bana yapıyorsunuz.
Ya ilgilenmiyorsunuz ya da yaptığınız iş önemli değil demek istiyorsunuz.
Neresinden bakarsan nahoş bir durum. Benimle ve camiamla alay mı ediyorsunuz?
Bir kentin bir kulübünün süper lige çıkması, futbol takımının veya genel olarak futbolun, o kentin en önemli dinamikleri arasında olduğunu düşünmüyor musunuz?
Zaten düşünüyor olsaydınız, bizimle olur veya bize verdiğiniz sözleri tutardınız. 'Stadınızı ben yapacağım' dediniz, yapmadınız. 'Stadı siz yapın, üzerime düşeni vereceğim' dediniz; stadı yaptık, söz verdiğiniz 2.5 milyon liranın sadece 800 bin liralık bölümünü verdiniz. Kalan 1.7 milyon lirayı vermediniz.
Bizimle ilgilenmediniz, ilgilenmiyorsunuz bari; bu davetleri göndermeyin. İnanın gücüme gidiyor, gücümüze gidiyor."
Başta da söyledim; Bektur gibi sakin bir hekimin, spor kulübü başkanı olarak camiası adına isyanını içeren bu mektup sadece muhatabı Aziz Kocaoğlu'nun değil, tüm İzmir'in sorunudur.
Bu sese, bu isyana, bu sözlere kulak vermek gerek. Başkandan veya makamından, 20 gün önce yazılmış bu mektuba hala tek bir yanıt veya tepki gelmemesi de ilginçtir. EXPO adayı olan, dünya şehirleri arasında açık ara önde olmasını arzuladığımız İzmir, daha fazlasını hak ediyor.
Sizce de öyle değil mi?
İzmir'in rengi Piriştina
Anne, babasını ve en sevdiklerini çok genç yaşta kaybetmiş biri olarak beni en çok etkileyen kayıplarımdan biri de Ahmet Piriştina idi. Gittiği gün ardından, "İzmir'in rengi soldu" dile yazmıştım, 9 yıl sonra yine aynı şeyi söyleyebilirim ki; İzmir'in rengi hala soluk. Milletvekilliği döneminde ben Ankara'da gazetecilik yaptığım için; ortak derdimiz ve özlemimiz İzmir idi. Dostluğu, 'adam'lığı, kültür-sanat aşkı, hizmet için çarpan kalbi; gencecik yaşta onu bizden alacak şekilde son buldu. Sadece İzmir değil, Türk siyaseti ve sol siyaset de çok önemli bir değerini kaybetti. Bu kadar yıl sonra bile hala aranıyor ve güzelliklerle anılıyor olduğunu eminim görüyordur...
Sağduyu... Her zaman...
Türkiye'yi dünya gündemine oturtan Gezi Parkı olayları; bugünkü sıcaklığı geçtikten sonra çok daha doğru okunacak ve tarihteki yerini alacaktır. 19 gündür samimi olarak çevre hassasiyetiyle bu eylemi başlatan gençler, tüm bu sürecin en naif kalan tarafı olarak anılacak hep. Biz; Yeni Asır olarak baştan beri her kesime "itidal ve sağduyu" çağrısında bulunduk. Bugün de aynı noktadayız ve ne mutlu ki; bütün kesimler bugün bizim dediğimiz noktaya geldi, geliyor. Bu konuya devam edeceğiz...