Bayramda hep güzel sözler, güzel temenniler yazmak adettir ama bizim için bu Kurban Bayramı hüzünle son buldu. İsmi Yeni Asır ile özdeşleşen, yarım asırdan fazladır muhabirlikten genel yayın yönetmenliğine kadar her kademesinde emeği olan Şevket Özçelik ağabeyimizi kaybettik. Yeni Asır'a girdiğim günden bu yana 20 yıldır benim de muhabirlikten yazarlığa, Ankara temsilciliğinden genel yayın yönetmenliğine uzanan gazeteciliğimin her aşamasında emeği olan Şevket Ağabey'in kaybının ardından duygularını ifade eden herkesin üzerinde birleştiği nokta aynı: zarafet timsali gerçek bir beyefendi, gerçek bir gazeteci...
Yolu son 50 yılda Yeni Asır'dan geçen bizler de Şevket Ağabey'in öğrencilerinden olma şerefine eriştik, ne mutlu bize.
Bugün izninizle Yeni Asır Diyor ki köşesini, Şevket Ağabey'in son öğrencilerine bırakmak istiyorum. Bizler, onun bize öğrettikleri ile yolumuza devam edeceğiz. Her anında onu minnetle anmaya, onun ışığıyla aydınlanmaya ve Yeni Asır'ı hep daha ileriye götürmeye kararlıyız. Teşekkürler Şevket Ağabey. Nurlar içinde yat...
Keşke!
Meslek yaşamında yarım asırı devirmiş, bir çınardı O... Hep ilk günkü kadar büyük bir heyecanla mesleğini sürdürdü.
"Güneş sisteminin, Samanyolu merkezi çevresindeki dönüş hızıyla akıp gitti" dediği meslek yaşamında, camiaya sayısız eleman kazandırdı.
Biz ve Yeni Asır'da hemen herkesin 'Hoca'sıydı o....
Dünyanın merkezine yerleştirdiği mesleğini, çalışma aşkıyla hergün yoğuran bir öğretmen!
Yaşam sanki sadece işten ibaretti onun için...
Çalışmak... Çalışmak... Ve yine çalışmak...
İşini en iyi şekilde yapmak için gecesini gündüzüne katar, yıllık izinlerini bile kullanmak istemezdi. Öyle ki, yıllık izin zamanı gelince adeta yas tutar, gitmemek için bahaneler uydururdu.
Hep derdik, 'Bu nasıl bir iş aşkı' diye.
'Bu işe bir kere bulaştınız mı bağımlısı olursunuz' derdi de inanmazdık... Belki de, hayatımız boyunca onun gibi işine aşık başka birini göremeyeceğiz.
Çalışırken, büyük bir haz duyardı... Titizlenirdi... Herkesin de aynı titizlikle görevini yerine getirmesini isterdi.
Gençlik yıllarından bahsederken öyle gururlanırdı ki... Gözlerinin içi parlar, o günleri sanki yeniden yaşardı. Hatta zaman zaman duygulanır, her seferinde gözlerinin içi dolardı.
Yetiştirdiği öğrencilerin hep kendi gibi olmasını isterdi. Ona benzememizi... 'Küçük çekirgeler' derdi çalışanlar bizim için...
Malum o saydırdığı iddia edilen çekirge sürülerinden sonra akla gelen ilk benzetme buydu çünkü.
Birlikte geçen 12 yılın ardından, geriye dönüp bakınca farketmeden ne kadar çok şey öğretmiş olduğunu görüyoruz. Bugünlere gelmemizde emekleri çok büyük... Ona ne kadar teşekkür etsek azdır...
Son öğrencileri olarak O'nu temsil ettiğimiz için de çok gururluyuz...
Onun gibi mesleğinde başarılı bir duayen olmayı çok isteriz! Ama bir yandan da sevdiklerimizle, yaşamın tadını çıkarmayı da!
Şimdi bakıyoruz da, keşke işe ayırdığı zamanı bu kadar hoyratça
harcamasaydı...
Ailesine, sevdiklerine ve en önemlisi de kendine daha fazla vakit ayırsaydı. Dünyayı gezse... Torunlarıyla oyunlar oynasaydı...
Hem işi hem özel hayatını birbirinden ayırmayı başarabilseydi... İnanıyoruz ki bunun özlemiyle aramızdan ayrıldı... Keşke bu kadar geç kalmasaydı... Keşke, ardında keşkeler bırakmasaydı..
Mekanınız cennet olsun Hocam...
Çekirgeleriniz Müjgan ve Görkem...