İstenilmiş ki insanlar mağazalarda, raflarda, restoranlarda şişeyi görür görmez "Bu Türk zeytinyağıdır!" desinler. Çünkü artık hepimiz biliyoruz ki marka imajında ürün kadar ambalaj da önemli.
Ürünümüze güveniyoruz. Genelde dökme olarak satılan Türk zeytinyağı lezzeti ve yüksek üretim kapasitesi ile birinci sırada yer alıyor. Ama tanıtım ve pazarlamayı iyi yapamadığımız için kalitesi tüketiciler tarafından bilinmiyor. Türk zeytinyağı, İtalya zeytinyağı etiketleriyle pazarda yerini alıyor.
İşte Anadolu Cam, marka yönetiminde ambalajın da ürün kadar önemli olduğundan yola çıkarak Türk zeytinyağını doğru temsil edecek yeni cam şişe arayışına başlıyor.
ÖZEL TASARIM
Haberiniz olmuştur mutlaka, bunun için dünyaca ünlü dört tasarımcımızla çalışıldı. Alev Ebuzziya, Aziz Sarıyer, Defne Koz ve Gamze Güven yeni şişeler tasarladılar. Türkiye İhracatçılar Meclisi de projenin destekçisi oldu, zeytinyağı üreticileri ve Ege İhracatçı birlikleri de. Ve ortaya 7 şişe çıktı.
Akhisar'da yapılan şenliklerde de bu şişeler tanıtıldı. Aslında hepsi çok beğenilmiş ama kimisi etiketlemedeki zorluklar, kimisi başka nedenlerden dolayı ikinci planda kalmış. Öne çıkan şişe Gamze Güven'in tasarladığı "Geoliv" konsepti olmuş. Güven bu şişenin, Efesli filozof Heraklitos'un "Evrende değişmeyen tek şey değişimin kendisidir" anlayışından doğduğunu söylüyor ve "Bunu en iyi yansıtan canlı, her koşula adapte olan zeytin ağacıdır. Ağacı şişe tasarımında betimledim. Daire tabandan kare kesitli gövdeye, kare kesitli gövdeden daire kesitli omuza dönüşen form, iki farklı yüzde iki farklı ifade kullanımına olarak sağlıyor" diyerek tanıtıyor şişesini.
Aşı olmayacaklar için
Ben de A gribi aşısı olmayı düşünmüyorum. Bugüne kadar hiç grip aşısı da yaptırmadım. Kış gelince ekinazya, ıhlamur, ada çayına ağırlık veririm genellikle. Limonlu sıcak su ise kaçınılmazlar arasındadır. İçine bir de incecik dilimlenmiş taze rezene atarım.
Hasta olmam mı? Olurum tabii ama öyle çok yataklara düşmedim bugüne kadar. Umarım bundan sonra da düşmem.
Geçenlerde elime bir e-mail geçti. Belki size de gelmiştir. Hintli bir doktorun tavsiyeleri yer alıyor mektupta. Basit ve uygulanması gereken bilgiler.
TUZLU SU İLE GARGARA
İlk sırada ellerin yıkanması var. Bunu zaten her uzman söylüyor.
İki, "Ellerinizle yüzünüze dokunmayın" yaklaşımı. Yemek, banyo ve yara bakımı gibi zorunluluklar dışında yüzünüzün herhangi bir yerine dokunmaktan kaçının, deniyor.
Üç, ılık tuzlu suyla günde iki kere gargara yapmak. H1N1'in boğaz ve burun boşluklarında çoğalıp enfeksiyona sebep olarak karakteristik belirtileri göstermesi için 2-3 güne ihtiyacı varmış. Sağlıklı bir kişinin ılık, tuzlu suyla gargara yapmasının etkisi hastalığa yakalanmış olan bir kişinin tamiflu kullanması ile aynı olduğu söyleniyor. Bu basit ucuz fakat önleyici yöntemi küçümsemememiz gerektiğinin altı çiziliyor.
Dört, yukarıdaki 3. önleme benzer olarak; Burnunuzun içini en az günde bir kere ılık tuzlu suyla temizlemek öneriliyor. "Günde bir kere burnunuzu sümkürün ve sonra ılık tuzlu suya batırılmış pamuk tamponlarla silerek temizleyin. Bu yolla burnunuzda bulunak virüs sayısını etkili bir şekilde azaltmış olursunuz" deniyor.
SICAK İÇECEKLER
Ve tabii C vitamin bakımından zengin olan yiyecekler kullanarak doğal bağışıklığınızı güçlendirmek. İlave olarak C vitamin kullanmak zorunda olanların emilimi artırmak için mutlaka çinko ile birlikte almaları da hatırlatılıyor.
Bitkisel çaylar, çay, kahve gibi sıcak veya ılık içeceklerden içebildiğiniz kadar çok içmek de bir önlem. Çünkü sıcak içecekler içmek gargara yapmakla aynı etkiye sahipmiş. Sıcak içecekler virüsleri yaşamaları mümkün olmayan ortama sahip olan mideye doğru yıkayarak götürürler. Aklınızda olsun.