Yönetimde kadın mutlaka olmalı, diyoruz. Hem de her alanda. Medya, iş, sanat, bilim dünyasında ve tabii siyasette.
Sorsanız bütün partilerimiz kadına çok önem verdiklerini söylerler ama lafta, icraata gelince iş değişir. Önemli görevler erkekler arasında paylaşılır, kurucu üyeler, merkez karar yönetimi, parti sözcüleri, genel başkan yardımcıları hep erkek olur nedense. Kadınlar sadece kadın kolları başkanlığıyla yetinirler. İktidara gelindiğinde de değişen bir şey olmaz. Kabine erkeklerden seçilir, aralarına bir tane kadın girebilir ancak, o da kadından sorumlu bir devlet bakanlığı olduğu için. Meclis başkanlığı için erkekler aday gösterilir, cumhurbaşkanlığı için keza öyle, komisyon başkanlıkları için de erkekler yarışır. O zaman anlarız ki, o parti için kadının evin dışında önemi yoktur. Evet, kadın değerlidir ama anne olduğu için, kadın önemlidir, eş olduğu için. Aileyi toparlayan, bol bol çocuk doğurup yetiştiren, eşine destek olan, onun mesleğinde ilerlemesi için her türlü fedakarlığı yerine getiren kadın önemli ve değerlidir. Yani, kadının iş ve siyaset alanında olmasına gerek yoktur.
TÜRKİYE PARTİSİ
Dolayısıyla sadece özel günlerde kadını hatırlamak, haklarında güzel sözler sarf etmek bir işe yaramıyor artık. Ben bir partinin kadına önem verip vermediğini, daha işin başında, kurucu listesinde kadına verdiği yerle ölçerim. Eğer bir partinin kurucu listesinde kadın varsa ve oranı yüzde 30'un üzerindeyse, o partinin kadınları ciddiye aldığını düşünebilirim. İdeali yüzde 50'dir ama yüzde 30'da sınırdır.
Bu çok önemli hususa dikkat eden partilerden biri Türkiye Partisi. AK Parti'nin 4 numaralı ismiyken partiden, bakanlıktan, başkan yardımcılığı görevlerinden istifa ederek yeni parti kurarak siyasete devam eden Doç. Dr. Abdüllatif Şener'in başkanı olduğu partinin 33 kurucusunun 9'u kadın. Hepsi kendi alanında başarılı, üretken, aktif, donanımlı kadınlar. Partideki diğer üyelerden, yani erkeklerden eksileri yok, artıları var.
Bazılarıyla tanıştım da. Geçtiğimiz ay Abdüllatif Şener'in konuşmacı olduğu Taksim Toplantıları'na katıldım örneğin. Daha önce de Karadenizliler gecesindeki konuşmasını dinledim.
ŞENER BORNOVA'DA
Abüllatif Şener'le bakan olduğu zamandan tanışırız, hatta "aşk"ı konu alan ve bu köşede yer alan hoş bir sohbetimiz de olmuştu. Bu cumartesi de izmir'de olacak, Bornova ilçesinin açılışı nedeniyle.
Zaten sohbeti keyifli bir insan Şener. Hatta ince bir mizah anlayışına da sahip. Zaman zaman yerinde esprili değerlendirmeler yapıyor.
Kadına bakış açısı da umut vaat ediyor. 8 Mart nedeniyle yaptığı konuşmada yer alan, "Kadınların dinamizminden ve üretici güçlerinden daha çok yararlanmalıyız" sözünü bu yüzden önemsiyorum.
"Kadınlarımıza yönelik cinsiyet ayrımcılık, aile içi şiddet, eğitim hakkının ihlal edilmesi gibi olumsuzlukların Türkiye gibi modern ve çağdaş bir ülkede kabul edilmesi mümkün değildir. Bunlar yalnız kadınların değil hepimizin toplumsal sorunudur" lafının lafta kalmamasını da.
Kavaf ortalığı ayağa kaldırmalı
Kadına yönelik şiddet olayları bitmek bilmiyor zira. Son örnek, beşinci çocuğuna hamile olan bir kadının, yine kız doğuracağını öğrenen kocası tarafından burnunun ve kulağının kesilmesi.
Bu yüzyılda çocuğun cinsiyetini kadının belirlemediğinin, kadının bu konuda hiçbir dahili olmadığının, cinsiyeti belirleyenin erkeğin kromozonlarının olduğunun hala bilinmemesine mi yanarsınız, kız çocuğun değersiz sayılıp öfkelenilmesine mi, kadına uygulanan vahşi şiddete mi?
Bu konuda bütün ülkenin ayağa kalkması gerekiyor. Hükümet hemen harekete geçmeli, kadından sorumlu bakan "eşcinselliği hastalık gibi görmek veya yerli dizilere irrite olmak" yerine hemen soluğu o bölgede, kadının yanında almalı. Televizyonlara çıkıp konuşmalı. Beğenmediği kadın programlarına katılmalı, bıkmadan usanmadan kadının önemini anlatmalı ve somut bir şeyler yapmalı. Yetki de onda, icraat da çünkü.