Sorumsuz ve melankolik bir delikanlıdan muhalif bir sinemacı, çevreci ve bağımsız filmleri destekleyen bir aktiviste giden yol. Benim aktörüm, yaşı kaç olursa olsun Robert Redford'dur. Onun her filmine bayılırım, her filminde beni büyüler, her karakteri etkiler. Şu sıralar yönettiği ve başrollerinden birini üstlendiği "The Company You Keep" sinemalarda gösteriliyor. Bu filmi henüz seyretmedim ama sinema kanallarında sık sık filmleri oynuyor. Örneğin "The Way We Were/Bulunduğumuz Yol", bir-iki ay önce de Muhteşem Gatsby. Ben ne zaman rastlarsam bir kez daha oturup seyrediyorum.
Milliyet Sanat'ın, Temmuz sayısında da onunla ilgili güzel bir yazı var. Ondan "Ezber bozan Amerikalı" diye bahsediliyor ve birçok efsane aktör, tahtlarını kimselere bırakmadan çekip giderken, onun hayattayken varisini bulacak kadar şanslı olduğunun altı çiziliyor..
Bu varis bildiğiniz gibi Brad Pitt. İlk kez "Bizi Ayıran Nehir"de oynuyor ikili. Daha sonra da "Spy Game"de. Pitt, Redford'un hem genç haline çok benziyor hem de kariyerleri benzerlik gösteriyor. Brad Pitt doğduğunda 27 yaşındaymış Robert Redford ve sinemada kendini yeni yeni göstermeye başlayan bir oyuncu.
MELANKOLİK DEİKANLI
Jane Fonda ile romantik filmlerde oynuyor. Onların en ünlülerinden biri de "Çıplak Ayaklar." Sonra onu meşhur eden "Butch Cassidy and the Sundance Kid" filmini çekiyor. Paul Newman'la oynadığı bu film onun için dönüm noktası. Öyle ki yıllar sonra kurucusu olduğu festival ve yarışan filmlerin gösterildiği kanalın "Sundance" adı da, oynadığı karakterden geliyor. Küçük bir çocukken yuvaya bile sürüklenerek götürülür, okuldan hiç hoşlanmaz, tüm gün boyunca birini sessizce dinlemenin işkence olduğunu düşünürmüş. Özgür ruhlu bir serseri olarak büyüyen Redford, liseye de beyzbol oynamak için gitmiş. Bu spor sayesinde üniversite bursu kazanmasına rağmen annesinin ölümünün de etkisiyle üniversite hayatını sürdürememiş.
Sonuç; ailesi tarafından gözden çıkarılmış, küçük çaplı yasa dışı işlere bulaşan, sarhoş, işe girdikten kısa bir süre sonra kendisini kapıda bulan sorumsuz ve melankolik bir adam.
MUHALİF ÇEVRECİ
Üniversiteden atılınca Avrupa'ya seyahat edip, ressam olarak bohem hayat yaşamak isteyen Redford'un hayatı Avrupa'da kaldığı sürece değişim geçiriyor. Politik bilinçsizliği bir tokat gibi yüzüne çarpıyor. Dönemin sisteme karşı ayaklanan devrimci gençleri sayesinde hayata bakış açısı değişiyor ve bugünkü politik bilinci oradaki günlerinden besleniyor.
Oyuncu olmayı planlamayan Redford, hem oyunculuk hem yönetmenlik kariyerinde derin muhalifliğini her fırsatta gözler önüne seriyor. Örneğin "All The President/Başkanın Tüm Adamları."
En önemlisi ise bağımsız filmlerin gösterilmesine ve desteklenmesine olanak veren bir festivale öncülük yapması. 60'lı yılların başında karısıyla birlikte kazandığı paralarla satın aldıkları Utah'daki muhteşem doğaya sahip arazileri, festivale ev sahipliği yapıyor. O zaten tutkulu bir çevreci ve festivalin çevreye zarar vermemesi için de büyük bir çaba sarf ediyor. Boşuna onu sevmiyoruz herhalde.