Zaman hızla akıp geçiyor ama bazen bir arpa boyu yol ilerlemediğimiz hissine kapılıyor musunuz benim gibi?
Örneğin kadına yönelik şiddet konusu. Her kadın cinayetinde veya basına yansıyan bir dayak olayında -basına yansıması için ünlü isimlerin işin içinde olmaları gerekiyor- konuya dikkat çekmek için ilan edilen özel günlerde hep aynı şeyleri söylemek zorunda kalıyoruz.
Ve her defasında gelinen sonuç bizi sevindireceği yerde daha da endişelendiren bir boyuta varıyor. Öldürülen kadınların oranı azalacakken artıyor örneğin. Olmadık isimlerin kadınları dövdüklerini öğreniyoruz.
Her sene özel günlerde bilgisayar başına geçtiğimde "söylenmedik/yazılmadık" ne kaldı ki diye düşünüyor ve hep aynı şeyleri dile getirmekten tükendiğimi hissediyorum.
2005'TEN BUGÜNE
Şu satırları 2005 yılında yazmıştım. "Toplumumuzda yaygın olan kanı; kolun kırılıp, yenin içeride kalması. Dört duvar arasında yaşananların kimseye aktarılmaması. Diyelim ki kadın, dayak yedi kocasından; kendi içinde halletmeli sorunu, kimseye bahsetmemeli.
Kadınlara bu mesajı veriyoruz sürekli. Tıpkı, şiddete son vermek için il il dolaşarak dayak yiyenlerle görüşmeye hazırlanan TBMM Araştırma Komisyonu Başkanı Fatma Şahin'in "Ben dayak yesem asla söylemez, içimde hallederdim" demesi gibi..."
O tarihlerde bakan değildi Fatma Şahın. Sabah Gazetesi'ne verdiği röportada: "Paylaşılacak durumlar vardır paylaşılmayacak durumlar vardır. Kendi kendime çözüm bulacak durumda olduğumdan muhtemelen paylaşmadan kendi içimde hallederdim" dediği için ben de şöyle yazmıştım: "Fatma Şahin'in belirttiği gibi 'Kadın birey olarak hala erkeğin mülkiyet hakkı içinde' sayıldığından her kadın şiddete maruz kalıyor. Yani şiddet, kimilerinin sandığı gibi sadece alt gelir guruplarında, eğitimsiz kesimlerde, kırsalda veya varoşlarda yaşanmıyor. Bu kesimdeki kadınların sesleri daha yüksek çıkabiliyor. Ama kadınların çoğu bu sorunu içinde hallediyor."
DEVLET POLİTİKASI
Bu iyi bir şey mi? Değil elbette. O yüzden yazımı şöyle bitirmiştim: "Dayak yemek ayıp değil, dayak atmak ayıp ama gelin görün ki halen dayak yiyeni suçlamayı tercih ettiğimiz için fazla yol alamıyoruz. Bu yüzden çok önemli bir adım atan TBMM Komisyonu'nun çalışmalarından biraz endişe ediyorum. Yani eğer kadınlara 'sorunlarınızı dile getirmeyin, kendi içinizde halledin" mesajı verirlerse, meselenin üstünden gelebilir miyiz diye düşünüyorum. Tamam, kadınlara sorunlarını kendi başlarına çözme becerisi, gücü verelim, kendilerine güven aşılayalım, bunda hem fikirim ama kimi sorunlar bizi aşıyor ve tek başına mücadele yetersiz kalabiliyor, o zaman ne yapacağız?"
Fatma Şahin bakan olduktan sonra da bu konuyla ilgili çalışmalar yaptı ama sonuç ortada. O yüzden Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Genel Başkanı Nazan Moroğlu'nun, kadın kuruluşlarının "Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve Dayanışma Günü" mesajını okurken söylediği gibi "Bu sorun sadece kadınların mücadelesi ile çözülmez."
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için kararlı bir devlet politikası olması gerekiyor.