Faiz oranı ve döviz kurları, ekonomilerin temel göstergeleridir. Günümüzde küresel sermaye hareketlerinin yönü incelendiğinde, yüksek faiz ödeyen ülkelere sermaye akımının yoğunlaştığı görülmektedir.
Yunanistan ve İrlanda gibi iflas etmiş ülkeler dışında en yüksek faizin ödendiği ülkelerin başında gelen Türkiye'ye, Mart ayı sonu itibariyle son bir yılda 24 milyar dolar düzeyinde sıcak para girmiştir. Bu meblağın 23 milyar dolarının, faiz geliri sağlayan kamu borçlanma kağıtlarını tercih etmesi, yukarıda ifade ettiğimiz görüşleri doğrulamaktadır.
TÜRKİYE'DE DURUM
Faiz ve kurlar arasındaki ilişkiler ve bu değişkenlerin yaratabileceği sonuçları görmek açısından Türkiye oldukça iyi bir örnektir. Bilindiği gibi Türkiye'de 2002 sonrası dönemde, küresel kriz sürecinin belirgin olduğu Ekim 2008-Mart 2009 dönemi dışında, belirgin bir şekilde yüksek faiz, düşük kur politikası izlenmiştir.
Bu süreçte, dünyanın en yüksek faizini ödeyen ülkelerin başında gelen Türkiye'ye oluk oluk sıcak para girişi gerçekleşmiştir. Sürecin dünya genelinde likidite bolluğunun bulunduğu bir dönemle örtüşmesi de bu politikaların başarılı olmasını sağlamış, düşük enflasyon, yüksek cari açık ve istihdam yaratmayan büyümenin görüldüğü bir dönem yaşanmıştır.
Bu çerçevede uygulanan kur politikası konusunda yoğun tartışmalar yaşanmış, ekonomistler ve yazarlar "savunanlar" ve "karşı çıkanlar" olmak üzere adeta ikiye bölünmüştür.
Oysa, Türk ekonomisinin özellikleri ve ekonominin kuralları, Türkiye'nin uzun süre ne aşırı ne de eksik değerlenmiş kur politikasına tahammülü olmadığını ortaya koymaktadır. Bu nedenle gerçekçi bir kur politikasının uygulanması, Türk ekonomisinin uzun vadeli çıkarları açısından kaçınılmaz olmaktadır.
DÜZENLEME KAÇINILMAZ
Gerçekçi kur deyiminden, "Piyasanın belirlediği kur gerçekçi kurdur" görüşü anlaşılmamalıdır. Zira, ülkemizde özellikle finansal piyasalar büyük oranda yabancı sermayenin eline geçmiştir. Bu koşullar altında, piyasalardaki gelişmelerin, her zaman ülkemizin çıkarları ile örtüşeceğini beklemek pek gerçekçi olmayacaktır.
Bir taraftan dünya genelinde ortaya çıkan gelişmeler, diğer taraftan da cari açığın geldiği düzey, küresel spekülatörlerin Türkiye'ye bakış açısını etkileyecek boyuta ulaşmıştır. Dolayısıyla kurlarda ve cari açıkta ekonomi kurallarının gerektirdiği bir düzenleme kaçınılmaz görünmektedir.
Gerçekçi kur politikası uygulanması durumunda ihracat artacak, ithalat düşecek, buna bağlı olarak dış ticaret ve cari açık azalacaktır. Bunun sonucunda, kurlar düşük olduğu için ithal ürün veya girdi kullanan yerli ekonomik birimler mümkün olduğunca ülke içinde üretilen ürünlere yönelecek, böylece yaşanacak büyüme süreci istihdam artışını da getirecektir.
ESNAF RAHATLAR
Gerçekçi kur politikasının, yerli üreticileri, reel sektörü canlandıracağı aşikardır. Bu tür tedbirler, yaşanan ekonomik durgunluklardan olumsuz yönde en fazla etkilenen esnaf sanatkarlarımızı da rahatlatacaktır. Sınırlı sermayesi ile el emeğini birleştiren esnaf sanatkarlarımızın üretim ve hizmet potansiyeli artacak, işletmelerinde yeni istihdam olanakları da yaratabileceklerdir.
Gerçekçi bir kur politikası, kurların bugünkü seviyelerinin bir miktar artışı ile mümkün olabilecektir. Bu durumun bazı sakıncaları olacaktır. Kurların artması enflasyonun yükselmesine, dış borç ve döviz cinsinden iç borçların maliyetinin artırmasına neden olabilecektir. Bunun yanında kurların ve enflasyonun kısa süreli (2-3 ay) artışı nominal faizleri de bir miktar artırabilecektir.
Ne var ki, Türkiye'de ekonomik sorunların kalıcı çözümü için ne yazık ki, acı reçeteler gündeme gelmek durumundadır. Temennimiz, dış yönlendirmeli başarısız acı reçeteler yerine, ekonominin yapısal ve sistem kaynaklı sorunlarını dikkate alan önlemlerin hayata geçirilmesidir.