Türkiye İstatistik Kurumu ve Merkez Bankası tarafından açıklanan 2011 yılı Şubat ayı verileri, son bir yılda hem dış ticaret hem de cari açıkta Cumhuriyet tarihinin rekorlarının kırıldığını göstermektedir. Şubat sonu itibariyle yıllık bazda dış ticaret açığı 78.9 milyar dolara, cari açık ise 54.8 milyar dolara ulaşmıştır.
Bu durum Türkiye'de ithal ürünlerin yerli ürünlerden daha fazla kullanıldığının en belirgin işaretidir. Tüketicilerin ithal ürünü tercih etmesi, girişimcilerin de yerli imalatçı yerine ithal ara girdi mallarına yönelmeleri, yan sektörlerdeki işletmeleri (özellikle esnaf sanatkarlarımızı) olumsuz etkilemektedir.
POLİTİKA DEĞİŞMELİ
İktidara aday partilerin seçim vaatleri incelendiğinde 2023 yılında 500 milyar dolarlık ihracatın hedeflendiği görülmektedir. 1980-2010 döneminde ihracatın ithalatı karşılama oranının ortalama olarak yüzde 63.6 olduğu dikkate alan ekonomistler, vaat edilen 500 milyar dolarlık ihracatın ancak 818 milyar dolarlık ithalatla gerçekleşebileceği hesaplamaktadırlar. Bu durum da 318 milyar dolarlık dış ticaret açığı anlamına gelecektir. Kısaca, mevcut politikaların devamı halinde ne bugün ne de gelecekte Türkiye'nin dış ticaret açığı sorununun çözülemeyeceği anlaşılmaktadır.
2002 sonrası dönemde dünyada en yüksek faizi ödeyen ülkelerin başında gelen Türkiye'ye akan sıcak para, özel sektörün ve bankaların ülke içinden yüksek faizle borçlanmak yerine daha düşük faizle yurtdışından borçlanmayı tercih etmesine yol açmıştır. Döviz arzının artması da reel kurların gerilemesine, ithal malların fiyatlarının 2002-2010 arasında TL cinsinden yüzde 53 oranında düşmesine, doğal olarak tüketicilerin ve girişimcilerin daha fazla ithal malı kullanmalarına neden olmuştur.
Bu süreç, 2002 yılında sadece 15 milyar dolar olan dış ticaret açığının 2010 yılında 71 milyar dolara, 1.5 milyar dolar olan cari açığın 48 milyar dolara yükselmesine yol açmıştır.
Bu düzeyde dış ticaret ve cari açık veren ülkede ortaya çıkacak en temel sonuç dış borçların artmasıdır. Nitekim dış borçlar 2002-2010 yılları arası, yani sadece 8 yılda 150 milyar dolar artmıştır.
ÜRETİCİ ETKİLENDİ
Bu dönemde yerli ürün ve girdi kullanmak yerine ithal olanların tercih edilmesi, yerli üreticileri ve esnaf sanatkarlarımız başta olmak üzere bunlara girdi tedarik eden yan sektörlerdeki istihdam artışını da sınırlandırmıştır.
Yani ekonomi ithalatla büyümüş, dış açıklar artmış, borçlar yükselmiş, işsizlik ve yoksulluk sorunu artarak devam etmiştir. Kanımızca Türkiye gerek iç dinamikleri gerekse dış dinamikleri açısından bu politikaları sürdüremez bir aşamaya gelmiştir. Şimdi yeni söylemlere, yeni stratejilere ve politikalara ihtiyaç vardır.
Ülkemizin gerek girdi/ürün gerekse kaynak açısından dışa bağımlılığının azaltılması, seçim sonrası ekonomi politikalarının ana eksenlerinden biri olmak zorundadır. Zira mevcut dış kaynak girişine bağlı büyüme sağlıklı bir ekonomi oluşumunu engellemektedir.
Ekonomide dışa bağımlılığı azaltmada dikkate alınacak ilk boyut üretimdir. Türkiye'nin ithal ettiği malları içeride rekabetçi şekilde üretebilmesine kafa yorulmalıdır.
Bu noktada;
- Ülkemizde hiç üretilmeyen mallar (ileri teknoloji ürünleri gibi) konusunda yapılabilecek pek fazla bir şey olmayacaktır. Ancak yine de, bu malların üretim koşulları dikkate alınarak ülke içinde üretilebilirliği konusunda bilimsel bir rapor hazırlanmalıdır.
- Hem içeride üretilen hem de ithal edilen mallar ise özel olarak incelenmeli, ithalatın gerekçeleri (yerli arz yetersizliği, kalite farklılığı, kur politikaları, gümrük vergisi kolaylıkları, vb.) net bir şekilde ortaya konulmalıdır. Devlet, bu faktörlerin ortadan kaldırılmasına çaba sarf etmelidir.
Yine ithal ettiğimiz birçok malın, özellikle de tarım ürünlerinin, üretici ülkelerin verdiği aşırı üretim ve ihracat destekleri nedeniyle ülkemize ucuz fiyatla (haksız rekabetle) girebildiği görülmektedir. Bu ürünlerde devletin çok daha dikkatli davranması, uygun alanlarda gümrük vergileri ve/veya anti-damping soruşturmalarına yönelmesi uygun olacaktır.
- Hem ihracatı yapılan hem de ithalatı yapılan mallarda ise, rekabet gücümüzü artıracak önlemler uygulamaya konulmalıdır. Türkiye, rekabet gücünün bulunduğu sektörlerde üretimi artırarak, üretimde dışa bağımlılığını azaltabilecektir.
Rekabet gücümüzün bulunduğu sektörlerin tespit edilmeli, devletin yatırım teşvik politikası bu sektörlere öncelik verilerek yeniden düzenlenmelidir.
İthal ettiğimiz bazı ürünlerin içeride üretilmesi yoluyla dış kaynağa olan bağımlılığımız da, dış ticaret açığımız da azalacaktır. Türkiye, kaynaklarını daha doğru değerlendirmeli, bu yöndeki vizyonunu geliştirmelidir.
Sonuç olarak, yerli üretimin dolayısıyla reel yatırımların cazip hale getirilmesi, üretim ve istihdam potansiyelinin artmasını, azalan ithalat ve artan ihracat yoluyla Türkiye'nin çok daha hızlı ve sürdürülebilir büyüme sürecini yakalayabilmesini sağlayacaktır.