Enflasyonun geçen yıl çift haneli rakamlara ulaşmasının ardından Merkez Bankası artık '2012 yılında yüzde 5 enflasyon' hedefine odaklanmıştır. Geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmada bu konuya değinen Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, enflasyonun cari açıktan daha öncelikli olduğunu belirtmiştir.
Başçı, 2012 yılında Türk Lirası'nın değer kazanmasına izin vereceklerini, liranın kendiliğinden değerlenmemesi halinde MB olarak ellerindeki tüm araçları kullanarak 2012'de Türk Lirası'nın en çok değer kazanan para birimlerinden biri olmasını sağlayacaklarını ifade etmiştir. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'nın bu açıklamalarına yatırım ve üretim yapan sektörlerin yöneticileri ihtiyatla yaklaşmaktadırlar. Çünkü "2012'de Türk Lirası, dövize galip gelecektir" hedefi gerçekleşmesi kurların düşük seyretmesine, zincirin devamında ithal ürünlerin fiyatlarının ucuz seviyelerde kalmasına yol açacaktır.
Kısaca sanayide kullanılan hammadde girdisinden, marketlerin raflarında yer alan mallara kadar geniş bir yelpaze içinde yer alan ürünler, ithal edildikleri takdirde daha ucuz, ülke içinde üretildikleri takdirde daha pahalı hale gelecektir. Bu durum da doğal olarak ithal ürünlerin tercih edilmesine neden olacaktır. Yerli üretim yerine ithal ürünlerin tercih edilmesi neticesi ekonomi alanında çalışan, üreten, istihdam yaratan, vergi ödeyenler zor bir yıl daha geçirecektir.
Türk lirası'nın aşırı değerli olması, Türkiye'de yapılacak yatırımların önünde ciddi bir engel oluşturacaktır. Hatta bu durum açıklanması beklenen yeni yatırım teşvik sisteminin etkisini azaltacak hem de yeni yatırımların daha çok ithal makine ve girdilere yönelmesine zemin hazırlayacaktır. Dolayısıyla dış açıkları azaltmayı hedeflemesi beklenen yeni yatırım teşvik sistemi, daha baştan olumsuz bir ortamla karşılaşacaktır.
TÜKETİM ÖNE ÇIKTI
Türkiye'de uzun süre, sıcak para girişi ve bunun doğal sonucu olan düşük kur politikalarıyla ithal ürünler cazip hale getirilmiş ancak patlayan tüketim ve cari açık nedeniyle bu ekonomi politikalarından geri dönülmüştür.
Bu süreçte yerli üreticiler, özellikle sınırlı sermayeye sahip olan küçük işletmeler oldukça mağdur olmuş, büyük işletmelere ve ihracatçılara yaptıkları işler azalmış, ülke genelinde ise yatırımlarda ve genel istihdam artışında önemli gerilemeler yaşanmıştır.
Ucuz ithal ürünlerin çoğalmasıyla insanlar aşırı tüketime yönelmiş, kazanmadıkları gelirleri harcamış, geleceklerini adeta ipotek altına almışlardır.
Bu dönemde tüketimin ön plana çıktığı, üretim ve yatırımların göz ardı edildiği görülmektedir. Merkez Bankası ve BDDK verilerine göre, 2011 yılında Türkiye'de kullanılan 562 milyar liralık kredi pastası içinde KOBİ (işletme) kredilerinin payı 176 milyar lira ile sınırlı kalmıştır.
2011 yılında tüketici kredileri ile kredi kartından kullanılan kredilerin toplamı 223 milyar lirayı bulurken, işletme kredilerinin 176 milyar lira gibi düşük bir seviyede kalması, kredi dağılımdaki çarpıklığı, ülke ekonomisinde tüketimin ne denli ön plana çıktığını gözler önüne sermektedir.
YAPISAL REFORMLAR
Türkiye ekonomi alanında yapısal reformları gerçekleştirmek zorundadır.
Vergi sisteminde köklü düzenlemelerin gerçekleştirilmesi artık kaçınılmaz hale gelmiştir. Öte yandan ekonomik disiplini kaybetmeden reel sektöre, özellikle desteğe en fazla ihtiyaç duyan esnaf sanatkarlara yönelik çalışmaların hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Bu doğrultuda esnaf sanatkarlarımızın önünü açacak kanunların çıkarılması, bu şekilde kesimin AR-GE'ye, inovasyona ve markalaşmaya özendirilmesi, enerji fiyatları başta olmak üzere girişimcinin büyük sermaye ile yapacağı rekabette girdi maliyetlerinin düşürülmesi ve gerçekçi teşvik politikalarının hayata geçirilmesi düşünülmelidir.
Son 9 yıldır Ar-Ge'ye verilen destek GSMH'nın yüzde 1'i gibi son derece düşük bir düzeydedir. Bu oran KOBİ'ler arasında çok daha düşük noktadadır. Ar-Ge'ye destek oranı hükümet programında yüzde 2 seviyesindedir. Unutulmamalıdır ki, Türk ekonomisi ancak üretimin ve yatırımların artırılması ile ayağa kalkabilecektir. İthal ürünleri tüketerek değil, ürettiklerimizi tüketerek ve ihraç ederek sürdürülebilir bir büyüme yakalayabiliriz.
Dolayısıyla ülke yöneticilerinin üretene, yatırım ve istihdam yaratana, vergi ödeyene daha fazla destek olması, ekonomik çarkın daha iyi işleyebilmesi için dişi tırnağı, sermayesi ve girişimci ruhuyla emek veren reel sektör üyelerinin önünü açması gerekmektedir.