Mahsun Kırmızıgül'ün son filmi "New York'ta Beş Minare"yi beğenen de var, beğenmeyen de... Eleştirileri okuduğumuzda yerden yere vuranlara da rastlıyoruz, göklere çıkaranlara da... Bu çelişkiyi ben kendi arkadaş grubumda da yaşadım... Hatta geçen Pazar sekiz arkadaş gittik filmi izlemeye. Bir arkadaşımız filmin arasında "Ben dayanamayacağım" diyerek sinemayı terketti. Biz yedi kişi farklı düşünüyorduk.
***
Ben filmi beğenenler tarafındayım. Uzun zaman fregmanlarını seyretmiş ve etkilenmiştim. Dört gözle bekliyordum. Heyecanla gittim ve filmi sevdim.
Mahsun, arkadaşım. 1990'larda Erşan Başbuğ tanıştırmış. "Bak bu konservatuvarlı bir türkücü" demişti. Şarkıcılığı beni etkilemiyordu ama çabası, öğrenme arzusu ve yükselişi dikkatimi çekiyordu. "Meskenim Dağlar" adlı şarkımı okumak istediğinde hiç tereddüt etmeden verdim. Mahsun çok çabuk yükseldi. Müzik dünyasında çok popüler oldu. Sonra işleri ters gitti. Maddi yönden çok sarsıldı. Müzik sektörü yerlerde sürünmeye başladığında Mahsun'un sinemaya el attığını, yönetmenliğe soyunduğunu duyduk. Açık söyleyeyim bu niyetini hiç ciddiye almadım, gelip geçici bir heves sandım.
***
İlk yönettiği filmi "Beyaz Melek" beni çok şaşırttı. Etkilenmiş, Mahsun'un filmini sevmiştim. Devamının geleceğini söyledi. Merakla beklemeye başladım. "Güneşi Gördüm"ü izlediğimde tokat yemiş gibi oldum. Mahsun bu işi öğrenmiş, hem eleştirmenleri etkilemeyi, hem de seyirciyi sinemaya çekmeyi başarmıştı.
Üçüncü filmini, Mahsun'u sınamak için değil, keyifle izleyeceğime inandığım bir filmi görmek arzusuyla beklemeye başladım. Ve yanılmadım. Filmi severek izledim.
***
Filmin eleştirilecek bir çok yönü var. Dikkatimi çeken "Hadi canım sen de!" dediğim sahneler olmadı değil. Ama ben sinemaya bu filmi eleştirmeye değil, bu filmden keyif almaya gittim. "Türkücüden sinema yönetmeni olurmuymuş" düşüncesiyle şartlanmadım. Zaten artık Mahsun'u bir şarkıcı değil, derinliği olan bir sinema ve müzik adamı olarak görüyorum... Birinci yarıda aksiyon yönünden Amerikan filmlerini aratmayan, ikinci yarıda da duygusal açıdan en iyi Türk filmlerinden aşağı kalmayan, hatta onları aşan bir film olmuş "New York'ta Beş Minare"...
Şimdiye kadarki üç filminde de oyuncu seçimlerinde 10 numarayı hakediyor Mahsun. Sosyal olayları anlatırken farklı pencereler açmayı başarıyor. Bu filmde nereye varacağını hissettirmeden filmi izlettirmesi de büyük başarı.
***
Filmin çok mesaj verdiği söyleniyor. Bu yönden olumsuz eleştiriler var. Ben verilen mesajlardan rahatsız olmadım. Hatta bu mesajların çok gerekli olduğunu, filmin tadını kaçırmadığını iddia edebilirim. "Cihatta adam öldürme de, işkence de vardır" iddiasında olanların karşısına, müslümanlığın nasıl bir hoşgörü ve sevgi dini olduğu gerçeğini koymak ve dünya sinemalarında da gösterilecek bu filmle gözler önüne sermek Mahsun'un başarılarından biri olarak alkışlanmalı...
Son olarak, Mahsun'un dördüncü filmini heyecanla bekleyeceğimi, Haluk Bilginer'i Türkiye'nin değil, dünyanın en iyi oyuncularından biri olarak gördüğümü, Mustafa Sandal'ın da sinemaya ağırlık vermesi gerektiğini düşündüğümü ekleyeyim...
Bravo Mahsun, bu yoldan dönüş yok!