Bu hafta sonu Afyon'dayız. Çok özel bir geceyi paylaşmak için İstanbul, İzmir, Ankara, Eskişehir, Samsun, Mersin, Konya'dan gelen Rotaryen dostlarımızla bir aradayız. Yaş ortalaması bir hayli yüksek. Bizden sıkı bir nostalji istediler. Bu topluluğu ancak 50- 60 ve 70'li yılların müzikleri keserdi. Biz de öyle yaptık. Repertuvarı o yılların şarkılarından oluşturduk. Bir kez daha farkına vardık ki o şarkılar kadar sözü ve melodisi kalıcı, belleklerimize kazınan şarkılar artık çıkmıyor. Ya da tek tük çıkıyor... Yılmaz ve Tülay Oruçoğlu çiftinin ev sahipliğinde Oruçoğlu Termal tesislerinde çok hoş vakit geçirdik.
İlk defa geliyoruz Afyon'a müzik yapmak için. Bayramda bir kez daha geleceğiz. Bu kez Sandıklı'daki Park Otel'e... Termal su Afyon'un hazinesi. Konaklama tesisleri gün geçtikçe artıyor ve her mevsim doluyor. Bu termal su, romatizmal rahatsızlıklara, eklem ve kas ağrılarına, kireçlenmeye, bel ve boyun fıtıklarına, cilt hastalıklarına çok iyi geliyor. Doğal tedavi için birebir...
***
Otelin lobisinde 1960 model siyah bir Mercedes araba gördüm. Yanında öyküsü yazıyordu. Etkilendim ve sizinle paylaşmak istedim. Yılmaz-Tülay Oruçoğlu'nun büyük oğulları Celal Oruçoğlu yazmış. "O, ailemizin cefakar bir üyesi" diyor Mercedes arabaları için. Baba Oruçoğlu o arabayla yaz, kış, kar, yağmur, çamur demeden Afyon'un köylerini dolaşır, yağ fabrikaları için ham madde toplarmış o günlerde. İşlerinin büyüyüp gelişmesinde "Karakız" dedikleri bu arabanın da çok katkısı olmuş. Eskiyince satmışlar. Celal Oruçoğlu babasının 2000 yılına rastlayan doğum gününde Yılmaz Bey'e verebileceği en iyi armağanın ne olduğunu düşünürken aklına Karakız gelmiş. Plakasından yola çıkarak dedektif gibi iz sürmüş. Ve nihayet Urfa'nın bir köyünde bir çiftlikte, kenara atılmış vaziyette içinde tavuklar yaşarken bulmuş Karakız'ı. Oradan almış ve uzun uğraşlar sonunda elini yüzünü düzeltip, makyajını yapıp tekrar aile arasına sokmuş. 50 yıl önce ailenin bir ferdi olan ve bugünlere gelmesinde önemli rolü olan Mercedes şimdi bir antik eser gibi lobide sergileniyor. Yanında Oruçoğlu ailesinin resmi var ve Karakız'ları aile üyelerine gülümseyerek bakıyor...
***
Bazen yola çıkarken kütüphanemden bir kitap çekip alırım. Bakalım kısmetime hangisi çıkacak der, okumuş olsam da onun sayfalarını karıştırır yeniden göz atarım. Elimdeki kitapta Can Yücel'in bir şiiri var ve sizlerle paylaşmak istiyorum. Adı: "Tam Zamanında Yaşamak"...
"Yemek de boş içmek de/ Hatta yeri gelmeden sevişmek de/ Tam zamanında öpmelisin mesela güzel gözlünü/ Tam zamanında söylemelisin sevdiğini/ Gözlerinin içine baka baka...
Bisikletin gidonunu/ Tam zamanında çevirmelisin düşmemek için/ Tam zamanında frene basmalı/ Tam zamanında yola koyulmalısın...
Tam zamanında okşamalısın başını/ O üzüm gözlü çocuğun/ Hıçkırıklar tam dizilmişken boğazına/ Tam ağlamak üzereyken/ Tam zamanında koymalısın elini omzuna/ En sevdiğin dostunun babası öldüğünde...
Tam zamanında açmalısın kapını/ Hayatına girmek isteyenlere/ Tam zamanında çıkarmalısın/ Sevgiden şımarmaya başlayanları/ Tam zamanında affetmelisin kardeşini/ Biliyorsan yüreğinde kötülük olmadığını/ Seni gecenin üçünde arayıp da/ Kafasının iyi olduğunu söylediğinde.
Tam zamanında bağırmalısın acıyınca bir yerin/ Tam zamanında gülmelisin Kemal Sunal küfür edince filmin bir yerinde.
Tam zamanında yatmalısın yola çıkacaksan ertesi gün/ Ve arabayı kullanan sensen/ Sana emanetse çoluk çocuk ve kendin.
Tam zamanında bırakmalısın içmeyi/ Son kadeh bozacaksa seni/ Ve üzecekse birilerini/ Ertesi gün hatırlayamayacaksan.
Tam zamanında toplamalısın oltanı/ Belki de seni şampiyon yapacak en büyük balığı kaçırmadan/ Tam zamanında yaşlandığını hissetmeli/ Tam zamanında ölmelisin.
Iskalamak istemiyorsan hayatı/ Haydi şimdi kalk bakalım silkin şöyle bir/ At üzerinde hayatın yorgunluğunu/ Vakit zannettiğinden daha az/ Haydi kalk bakalım/ Şimdi yaşamak zamanı..."
***
Yerim sınırlıydı tamamını yazamadım. Özürler...