Naif bir film
"Kelebeğin Rüyası" öykünün içeriği açısından kasvetli bir film görünümünde. 1941'de geçen bir dönem filmi. Dönem filmlerini mekan, dekor, kostümler açısından inandırıcı yapmak zordur. Maliyetlidir de. Ama Yılmaz Erdoğan bu kasvetli gibi görünen filmi çok sevimli ve güleryüzle izlenebilir bir hale getirmeyi başarmış.
Görüntü yönetmeni Gökhan Tiryaki enfes sahneler çekmiş. Oyuncular mükemmel bir performans sergiliyor. Hele Kıvanç Tatlıtuğ bu filmle birinci sınıf oyunculuğa imza atıyor. Filmin aslında 180 dakika olduğunu duydum. Altın makasla 138 dakikaya inmiş. Haliyle tempo da kazanmış. Senaryosu da, müziği de çok başarılı.
Duyguların dantela gibi işlendiği bu filmin içte ve dışta çok sayıda ödül toplayacağına inanıyorum.
Bir mutluluğum da üç yıl önce Yılmaz Erdoğan'la tanıştırdığım kızımız İlkyaz ve arkadaşı Aksel'in, yetenekleriyle Yılmaz Erdoğan'ın gözüne girmeleri ve onun projelerinde yer almaları...
"Kelebeğin Rüyası"nda Aksel Bonfil'in küçümsenmeyecek rolü, İlkyaz'ın Müjgan hemşireyi canlandırması bence onların kariyerleri için çok önemli birer çalışma oldu...
Film ciddi bir gişe başarısı da getirebilir. Emeği geçen herkesi kutluyorum.
Romantik Komedi
İlkini izlediğimde, sabun köpüğü kıvamında romantik aşk temalı Amerikan filmlerini sevdiğimi ve "Romantik Komedi"nin de bu türde çekilen bir yerli film olarak beni eğlendirdiğini yazmıştım. İkincisi de eğlendirdi. Kafamızı dağıtıyor, neşelendiriyor, güldürüyor. Toplumsal sıkıntıları konu alan, içimizi acıtan gerçekleri gözler önüne seren filmlere ihtiyacımız olduğu kadar, toplumun farklı yönlerini ele alan bu tür sabun köpüğü filmlere de gereksinmemiz var. Bu nedenle yapımcılarına teşekkür ediyor, bir haftada elde ettikleri gişe başarısının da devamını diliyorum.
Taciz ediliyoruz
Bela gibi çöktüler üstümüze. Taciz ediyorlar. Telefon şirketleri, bankalar, sigortacılar, sigara bıraktırma kuruluşları, kuru temizleme şirketleri, alarm pazarlamacıları, aklınıza ne gelirse. Günde en az 50 telefon. "İstemiyorum" diyorsunuz, "Niye?" diye ısrar ediyorlar. "Toplantıdayım, meşgulüm" diyorsunuz "ne zaman arayalım? diye yapışıyorlar. Vıcık vıcık, sevimsiz, saygısız insanlar. Aslında onlar maaşlarını haketmek için kendilerine verilen görevi yapıyorlar. Lanet olsun. Telefonu açıp anında kapatmak bile bir dert. Düzenin getirdiği iğrenç bir pazarlama sistemi. Nasıl nefret topladıklarının farkında değiller. Ucuz, vizyonsuz, yoz ve sığ bir anlayış. Mesaj olarak gelen reklamlar da cabası. Bir de dolandırıcılar var. Aklı başında sandığımız kaç kişi de onların tuzağına düştü.
Benim gibi soğukkanlı, sabırlı ve öfkesini frenleyen birini bile çıldırttılar. Dün Telekom'dan arayan kıza patladım "Yeter beni aramayın" diye. Sabahtan beri 30'uncu arayışlarıydı. "Türk Telekom adını duymaktan nefret eder oldum. Beni aramayııııınnnnnnnn" diye söylendim kızcağıza. İnşallah sistemden adımı silerler.
Bir de televizyonda canlı yayınlarda maçları izlerken pozisyonun üzerine bindirilen reklamlar var. O firmaların yediği küfürün haddi hesabı yok. Reklama eşek yüküyle para veriyorlar ve o reklamlarıyla sempati değil, nefret topluyorlar. Patronları olsam onları yönlendiren ajansların işine derhal son veririm. Çevremde konuştuğum kaç kişi o ürünleri boykot ediyor. Allah akıl fikir versin...
Ooohhhh. Biraz rahatladım. Size de tercüman olduysam ne mutlu bana. Merak ediyorum, bu işkenceler ne zaman bitecek?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.