• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
ALİ KOCATEPE

BU FİLMLERİ İZLEYİN

ali.kocatepe@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 07 Ocak 2017, 17:07

Sıkıntılı günleri göğüslerken sinema ilaç gibi geliyor. Hiç olmazsa iki saat boyunca kendimi başka dünyalarda buluyorum. Bu hafta sonu şiddetli kar bizleri eve kapattı. İyi ki hafta başında iki film izleme şansı bulmuşuz. İkisi de keyifliydi ve yazmaya değerdi. Önce yerli olandan başlayalım.

Murat Boz iyi bir şarkıcı. Sesi de güzel ve sağlam okuyor. Ben onu başka özellikleriyle, zaman zaman izlediğim "O Ses Türkiye" jürisinde tanıdım ve sevdim. Sıcak kanlı oluşu, esprileri, uyumu ile dikkatimi çekti. Daha önce oynadığı filmi izlememiştim. Onu sinema oyuncusu olarak ilk kez "Dönerse Senindir" filminde izledim.

İrem Sak'ı Gülse Birsel'in "Yalan Dünya"sında izliyordum. O televizyon dizisinde sevdiğim ve başarılı bulduğum karakterlerden biriydi. Onu da sinema filminde ilk kez izleme şansım oldu.
Sivas doğumlu sanatçının İstanbul Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı bölümünden mezun olduğunu okumuştum...

Yasemin Allen'i iki yıl önce bir davette annesi Suna Yıldızoğlu tanıştırmıştı.
Oyuncu olarak ne dizilerde ne de sinemada izlemiştim. Bu filmde Yasemin'in oyunculuğuyla da tanıştım...
Allen, Londra doğumlu. Üç aylıkken ailesiyle Türkiye'ye geliyor. 11-18 yaş arasını Avustralya'da geçiriyor ve iyi bir eğitim alıp ailesiyle tekrar İstanbul'a dönüyor. Onun da alt yapısı sağlam...

Hıncal (Uluç) hocamla 1970'de tanıştığımızda Ankara'daki ofisinde panoya asılı bir yazı görmüştüm. İngilizceydi ve hatırladığım kadarıyla şöyle bir anlamı vardı: "Birisini seversen onu serbest bırak. Dönerse senindir.
Dönmemişse zaten hiçbir zaman senin olmamıştır." Filmin adını duyduğumda aklıma bu söz geldi.
Filmi baştan sona sıkılmadan ve ilgiyle izledim.
Oyuncular çok başarılıydı. Senaryo çok dengeli, çekimler güzeldi. Filmin temposu da hiç düşmedi. Sinemadan çıkarken "İyi ki gelmişim" duygusunu taşıyordum. Müzikler de iyiydi ve biz Aysun'la filmin sonunda Murat Boz'un seslendirdiği şarkıyı mırıldanarak söylüyorduk...

Uzun zamandır müzikal filmlere hasret kalmıştık. "La La Land - Aşıklar Şehri" filmiyle bu hasreti giderdik.
Ryan Gosling ve Emma Stone rollerine tam oturmuşlar. Müzikler güzel, anlatım çarpıcı... Ama itiraf edeyim filmin ilk yarısında zaman zaman sıkıldığımı hissettim. İkinci yarısı ise aldı uçurdu.
Filmin finali de çok çarpıcıydı.
"La La Land" Los Angeles'ta geçiyor.
Los Angeles sinemada kariyer yapmak isteyenlerin, kendilerini göstermek için fırsat kollayan gençlerin şehri. Her gün binlerce oyuncu adayı bu şehre akıyor. O fırsat önlerine çıkıncaya kadar garsonluk da yapıyorlar, bulaşıkçılık da... Ve belki çok azı bir gün o fırsatı yakalama şansı buluyorlar.
Bu filmin de ana fikrinde "hedefine ulaşıncaya kadar pes etmeyeceksin" felsefesi yatıyor.
Yönetmen Damien Chazelle evvelki yıl "Whiplash" filmiyle bizleri büyülemişti.
Bu filmde de büyülüyor. Onbeş şarkının çalınıp söylendiği filmde Stone ve Gosling kendi seslerini kullanıyorlar.
Film hayalperest iki insanı ve hayallerinin onları nasıl farklı iki yöne savurduğunu anlatıyor.
Sezonun en iyi filmlerinden biri olarak belleklerimizde yer alacak. İzlemelisiniz...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.