Bir haftalık ayrılıktan sonra yeniden Sarmaşık'taki köşemize çekildik. 7 günlük yokluğumuzun nedeni, yıllık iznimizin bir bölümünü kullanmaktan ziyade, geçmiş yönetimin yaptırmadığı izinlerimizi temizleme operasyonuydu. Fırtınaya, yağmura ve soğuğa rağmen zorunlu gidip-gelmeler sürüyor...
Yazı İşleri'ndeki tüm editörlerin vaktiyle kullanamadığı değerli günleri, şimdi elverişsiz hava şartlarında eriyip gidiyor! Yoksa bi tarafımızın donduğu şu günlerde, hiç kimse izne ayrılmaya can atmıyor. 'Kafa' tatiline çıkmışız gibi, "Bulamadık böyle bir iş" diye takılanlara duyurulur.
***
Hatun da çalıştığı için 'evde tek başına' geçen zaman, ister istemez televizyonla aramızdaki çekim gücünü biraz daha artırdı. Haberlerin iç sıkıcılığından bahsetmeyeceğim ama her sabah, 'ülkemizin utanç vesikası' haline gelen karakter müsveddeleriyle yüz yüze geldiğimiz 'Tatlı Sert' programına biraz değinmek istiyorum.
Başarılı meslektaşımız Müge Anlı'nın, artık zıvanadan çıkarak 'tatlılığı' bıraktığı ve şamarı indirircesine sunmaya mecbur kaldığı programında, cehaletin, eğitimsizliğin, kişiliksizliğin nasıl da akla vicdana sığmayacak olayları körüklediğine tanıklık ediyoruz.
***
Stüdyoda, ben olsam asla yanıma oturtmayacağım bir adam Müge Anlı'nın konukları arasında... Taa geçen kış, 'Tatlı Sert'in araştırmacılığı sayesinde çözümlenmiş hunharca bir cinayetin mağduru sözüm ona. Kolay değil, çocuğu öldürülmüştü... Hem de karısı, aşığı ve onların sevişmesine yataklık eden birileri tarafından...
Tek suçu, tedbir ve dikkatsizlik sonucu annesinin bir yabancıyla yattığına şahit olmasıydı minik çocuğun. Önce dövülmüş, sonra öldürülerek bir tarlaya gömülmüştü zavallı. Müge Anlı ve ekibinin de haftalarca süren ısrarlı yayınları sayesinde, polis ipuçlarını değerlendirerek olayı ortaya çıkarmıştı.
***
Geçtiğimiz hafta, annenin de aralarında yer aldığı zanlılar hakim karşısına çıkarıldı. Tatlı Sert programında gelişmeler yakından izlenirken, çocuğun babası da aylar sonra yeniden stüdyodaydı.
Peki, bu canice cinayetin ardındaki hikayede, babanın suça meyleden rolü azımsanabilir mi? İpsiz sapsız bu koca, zamanında borçlandığı kişiye karısının telefonunu veriyor ve konuyu onunla halletmesini söylüyor. Kadın ev hanımı... Bir adamın, hiçbir geliri olmayan eşinin telefonunu borçlusuna vermesi, "Gel borcunu karımdan tahsil et" demek anlamına gelmez de ne anlama gelir! Peki, elinde avucunda hiçbir şeyi olmayan bir kadından borç nasıl tahsil edilir? Çocuklarının annesini, resmen hiç tanımadığı insanların koynuna itiyor herif.
***
Ailesinin küçük yaşta evlendirdiği, kocasının sahip çıkmadığı bu cahil ve çaresiz kadının, eli para tutan insafsızlarla düşüp kalkması böylelikle başlıyor. Zaten çocuğun yatakta annesiyle gördüğü kişi de yüzünün rab biyesi silinmiş bir müteahhit.
Oysaki bu kadın işin başında kocasına dirense ve başına örülen çorabı polise ihbar etse, belki de şimdi kendisi yerine 'ahlaksız teklif'te bulunan kocası kodesi boylayacaktı. Bakımını üstlenemeyeceği çocukları da en azından devlet korumasına alınacaktı. Tıpkı şimdi sağ olan çocuğunun yuvada tutulduğu gibi... İşte eğitim, ekonomik yeterlilik, sosyal bilinç, sivil örgütleşme ve sanat gibi olgulardan uzak kalan kesimlerin kaderi, ne yazık ki her türlü acımasızlık karşısında çaresiz kalmaya gebe.
***
Elbette bu kocanın davranışı, o günahsız çocuğun öldürülmesine hiç mi hiç gerekçe değil. Ama en başından çalışıp ailesini namerde muhtaç etmeyen bir adam olsa, bunlar başına gelir miydi?
Şimdi bu adam stüdyoda oturmuş, çocuğunun öldürülmesiyle ilgili gelişmeleri izlerken faillere lanet yağdırıyor. Aklınca, çocuğunun katilleri en ağır cezaya çarptırılsın diye dua okuyor.
Peki ya senin hikayene kim okuyup üflesin be terbiyesiz adam!
Aşk-ı Memnu, yurt dışına açılırsa...
İzmir Devlet Opera ve Balesi, geçtiğimiz yıl dünya prömiyerini yaptığı İspanyol operası 'La Muerte de Garcilaso' (Garcilaso'nun Ölümü) ile İspanya'nın Toledo kentinde ağırlanmış, büyük ilgi görmüştü. İZDOB'un bu sezon da Türk operası Aşk-ı Memnu'yu İtalya'da sahnelemeyi planladığını ve bunun için girişimlerini sürdürdüğünü duyum aldım.
Düşünsenize bir Türk operasının kendi dilimizde sahnelendiğini ve İtalyanların eseri üst yazıyla izlediklerini. Umarım İzmir Operası, yabancılara kendi eserimizi izletme başarısını göstererek, sadece İzmir'e değil, tüm Türkiye'ye büyük bir gurur yaşatır.