Bizde 'ekmek' çok kutsaldır.
Öyle ki, insanlık onuru saydığımız emeğin, üretimin ve alın terinin ifadesinde bile simge hep 'ekmek'tir.
Ekmek yemek...
Ekmeğiyle oynamak...
Ekmeğini elinden almak...
Ekmek parası kazanmak...
Ekmeğini taştan çıkarmak...
Ekmek teknesi...
***
Emek ve ekmek arasında, 'ikiz kardeşliği' aratmayacak bir bağ vardır. Birine haksızlık ettiğiniz anda diğerini de karşınızda bulursunuz.
Buraya kadarına lafımız yok.
Ama bu konudaki haksızlık ve çarpıklık şuradadır. Ülkemizde fırından ekmek alırken ücretini ödememiz gerektiğini biliriz de, fikir eserlerinden faydalanmanın bedeli olduğunu düşünmeyiz.
Ekmeğin alınteri karşılığında üretildiğini ve ticari bir değeri olduğunu kabul ederiz ama bir müzisyenin bestesine aynı saygıyı göstermeyiz.
Oysa en az ekmek üreticisi kadar, bestecinin de müzik ve eğlence piyasasından alacağı bir pay vardır.
Üstelik fikir eserleri 'sanatsal bir değer' taşıdığı için fırında ekmek üretmeye de benzemez.
Kaç fırın ekmek yerseniz yiyin, yeteneğiniz varsa beste yapabilir, oyun yazabilir ya da kostüm tasarımcı olabilirsiniz.
***
En önemlisi de, sanatın insanı etkileyici bir yanı olmak zorunda. Bu yüzden bir filmin, müziğin ya da romanın, sizi başından ayrılamayacağınız kadar etkilemesi gerekiyor.
Bunun tılsımı ise sanatın güzelliğindedir. Ne kadar çok uğraş verirseniz verin, ne kadar büyük bütçeler akıtırsanız akıtın, insanlara 'güzel' bulmadıkları bir filmi izletemezsiniz. Sanatta para ve zaman harcamak, ancak usta bir yaratıcılıkla bütünleşerek 'güzeli' ortaya çıkarabiliyorsa işe yarar. Yoksa o yatırım, çektiğiniz zahmet ve umutlarınız çöpe gider. Bedavadan geçen aylar da cabası.
Bu yüzden sanat güzellikler yaratmaktır, gerisi lafü güzaftır.
Neden güzel mühendislik fakültesi ya da güzel tıp fakültesi yok da 'güzel sanatlar fakültesi' var?
***
İşte gelişmiş ülkeler konuya bu gerçeklerin ölçeğinde baktığı için, oralarda sanatın ve sanatçının hakkı teşekkürle ödenmez. Gelişmiş ülkelerde sanat üreten insanlar büyük saygı görür ve yasalar tarafından hakları 'caydırıcı cezalar' esas alınarak korunur.
Ancak bizim ülkemizde fikir eserlerine en kolay çalınacak, çoğaltılacak ve izinsiz kullanılacak ürünler gözüyle bakılır.
Bu nedenle tıklım tıklım dolan eğlence mekanları, teklifsiz ve 'telif'siz çalınıp söylenen onlarca şarkı için fırından ekmek çalan çocuk kadar ceza ödemezler. Ama bir kadeh rakıya 10 TL hesap kesmesini, bir porsiyon et ya da tavuk yemeğinin karşısına mönüde 20-25 TL yazmasını bilirler.
Eğlence yerlerinde, o fiyat yüksekliğinin en büyük bahanelerinden biri de 'canlı müzik'tir. Ama o müziğin gerçek sahiplerine sorun bakalım, sayelerinde dolup taşan mekanlardan paylarına düşen telif bedelini alabiliyorlar mı?
***
Alamıyorlar.
Ama İzmir'de bu bilançoya son verecek harekatı Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM) başlattı. MESAM, başta Kordon'daki eğlence yerleri olmak üzere, telif hakkı ödemeksizin müzik yayını yapan mekanları hukuk yoluyla uyardı:
"Ya sanatçıların telif haklarını, ya da yasada belirtilen cezaları ödersiniz. Tercihinizi yapın."
Şimdi bir kadeh rakıya 10 lira yazan, müzikli eğlence mekanı sahiplerinin paçası tutuştu. Çünkü MESAM Yöneticisi Faruk Demir gerekli protokolün yapılmasında ısrarcı. Helal olsun, sonuna kadar da dayatmalı.