Biraz da 'sanatsal' yarışma izleyebilsek
Çünkü TRT Radyosu'ndan, daha sonraları ise TRT Televizyonu'ndan başka yayın olmadığı yıllarda sanatçı, edebiyatçı, yazar yetiştirmek kolay değildi. Eğitim alsanız bile, sesinizin, müziğinizin, oyunculuğunuzun ya da yazı yeteneğinizin fark edilmesi için başvuracağınız en sağlam kapı TRT'ydi...
Bir de dergiler vardı. Örneğin dünkü köşemi ayırdığım rahmetli Güngör Dilmen, 1959 yılında Sinema-Tiyatro Dergisi'nin açtığı yarışmayı tek perdelik oyunu "Midas'ın Kulakları" ile kazanarak adını duyurmuştur.
***
Yeni kanalların hayatımızı renklendirdiği günlere dek, TRT'nin üstlendiği misyon sadece yayıncılıkla kalmamış, Türk Sanat Müziği, Halk Müziği ve koro sanatçılarının kazandırılmasına, bunların arasından ünlü solistlerin ya da seslendirmeyle başlayarak sonradan sahnelerde büyüyen oyuncuların doğmasına basamak hazırlanmıştır.
90'lı yıllarda ise özel televizyon ve radyoların pıtırcık gibi çoğalıvermesiyle yeni bir dönem başladı. Ortaya çıkan ihtiyacın da getirdiği talep artışı ve popüler kültürün hortlamasıyla, tesadüfen ekrandan geçen herkes bir anda üne kavuştu.
Bir günde parlayanlar çoğaldı ama eski yıldızların ışığını yansıtanlar azaldı. Önüne gelenin şarkıcı, manken, oyuncu, besteci, sunucu, programcı olma 'ucuzluğu'ndan beslenen TV'lere kaldı meydan.
***
Reyting ve reklam gelirine endeksli özel yayıncılığın rotası; eğitim, bilim, kültür ve sanatın çizgisinden tamamen sapmış durumda.
Bugün bakıyorum da, ha bire değişik formatlarıyla ekrana sürülen yarışma programlarının birinde bile bilginin, bilimin, kültür ve sanatın izine rastlamak mümkün değil.
Son dönemde kameraların odağında 'mutfak' var. Yemek, aşçılık ve şeflik yarışmaları aldı yürüdü. Bir de kişisel becerilere dayalı, insanları sirk maymununu aratmayacak hallere düşüren yarışmalar peyda oldu.
Neden bunca TV ve radyo kanalından ses, enstrüman, oyunculuk, yazarlık, senaryo ya da edebiyat konulu ciddi bir yarışmaya yönelen çıkmıyor?
***
Neden sanat dünyasına doğru isimler kazandıracak, gizli cevherlerin sesini duyurmasına imkan yaratacak programlar yapılmıyor? Ve neden izleyicinin kafasını biraz olsun kültür sanat dünyasına sokmaya teşvik eden dramatizasyonlara, skeçlere, parodilere hiç yer verilmiyor?
Çoluğu çocuğu stüdyoya doluşturup şarkı söyleten, ünlüleri kılıktan kılığa sokarak taklit yaptıran, eğitimsiz insanlara podyumda moda ahkamı kesen bir sürü işe yaramaz 'jüri mastürbasyonu' size kalsın.
İstemiyorum...
Haftaya yokum...
Yoğun ve yorucu temponun aralıksız sürdüğü bir mesleğimiz var. Gazetecilik, konserve üretmeye benzemediği için, her yeni gün kapalı kutu, her anı sürprizlerle dolu bir mesai bizi bekler...
Haber akışını 'ayarlanmış' bir programla yürütemez, sayfaları bitirmeyi 'saatle' sınırlayamayız.
Her an, her türlü gelişmeye göre işimize yön vermenin yanı sıra, gündüz ayrı, gece ayrı yarışırız zamana karşı... İşte bu seyirde sıra biraz soluk almaya geldi. Önümüzdeki hafta, izninizle izinliyim...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- 'Deli Dumrul', bizi bırakıp gidebilir mi? (12 Temmuz 2012)
- Zabıtanın borusu sokak sanatçılarına mı ötüyor! (11 Temmuz 2012)
- Her dilden, her telden Pink Martini coşkusu (10 Temmuz 2012)
- Sinemaya var da, tiyatro, opera ve müziğe neden yok? (06 Temmuz 2012)
- Bisiklet kenti olmak için ne bekliyoruz? (05 Temmuz 2012)