Nurseli, kurtulacağı yolu kendisi bulacak
'Sanatçıydı' diyorum, çünkü basındaki 'yürek burkan' hallerinden anlaşılacağı gibi, şu anda hayranlarının görmeyi arzu ettiği noktanın fersah fersah uzağında. Zaten alkolizmin ve hastalığının yol açtığı o görüntüler, İdiz'i topluma karşı sorumlu kılan kimliğiyle örtüşmediği için gazete haberlerine konu olabiliyor. Yoksa kimsenin başkasının hayatına müdahaleye hakkı yok.
Geçen hafta, 40 derece ateşin altında rakısını yudumlayan ve iki garsonun kolundayken bile ayakta duramayan Nurseli İdiz, yolunu değiştirmediği sürece, onu felakete sürükleyen bağımlılığın ileriki evreleri daha büyük çöküntülere yol açacak. Korkumuz bu...
***
Çeşme'de bile başına daha kötüsü gelebilirdi. 'Çevreye verdiği rahatsızlık' yüzünden kendisini kapı önüne koyduğu iddia edilen otel sahibinin son anda vicdana gelmesine şükretmeli.
Eğer güneşin alnında rakı içmeyi sürdürseydi, muhabirimiz Kahraman Durak'ın objektifinden şiş gözlerle bakan yüzünü son görüşümüz olabilirdi. Aklı başında herkes, yazın sıcağında alınan alkolün etkisini 10 kat fazla hissettireceğini bilir. Ama alkolizm zaman içinde öyle bir bilinç kayganlığı yaratır ki, zihin kontrolünüzü yitirdiğiniz anı hissedemezsiniz. Bir bakarsınız, kendinizi zapt edemediğiniz boyuta atlamışsınız. Böyle durumlarda kimi sızar, kimileri ise dürtülerini engelleyemeyerek yeri yerinden oynatır. Geçmişteki vukuatlarına bakıldığında, Nurseli İdiz ikinci kategorinin en sivri örneğidir.
Ama asıl sorun, insanın yaşadığı rezaletlerden ders almaması, kişiliğini ve davranışlarını doğru bir rotaya oturtmamasıdır.
Şimdi gelişmeleri izliyorum da, meylerle sıfırı tüketen Nurseli İdiz'in dışında herkes, 'Nurseli nasıl kurtulur' diye soruyor. Oysaki senelerdir bu soruyu kendisi sorsa ya da bir kez olsun doğru yanıtı bulsa, çoktan kurtulacaktı... Kimseyi de konuşturmayacaktı.
***
O ne yaptı?
Sürekli kaçtı, kadehlerin ardına saklandı. Camiaya yakınlığımdan biliyorum. İdiz, zaman zaman kendisini bu hayattan vazgeçirmeye çalışanlarla takıştı. Eşine, dostlarına kulak asmadı, hep saldırıya geçti, her hadisenin ardından bahanelere sığındı. Çünkü içtiğinde hızını alamıyor ve 'sorunlu' bir kimliğe bürünüp çıkıyordu.
Belki anlaşılamadığı zamanlar da oldu. Etrafındakileri kaçırdıkça, yalnızlığın acı labirentlerinde çıkışı bulamadı. Bunalım geçirdiği dönemlerde, profesyonel bir yardımdan ziyade içkiye tutundu. Ve yakasını kurtaramadı...
Bunalımı, anlaşılmazlığı, huysuzluğu, inadı, öfkesi ve şiddete yönelmesi dinmedikçe, etrafındaki herkesin elinde patlayacak bir bomba gibi kendisinden kaçıştığını kimbilir kaç kişiden dinledim. Yardımı esirgediklerinden değil, Nurseli'nin kendine hayrı dokunacak şekilde davranmadığı, canına acımadığı, gerçekleri kabullenmediğinden...
En kötüsü, teselli bulacağı en güçlü dayanağı olan sanatından da alkol belası yüzünden ayrı düşmesiydi. Elbette alıştığı yaşam standartlarında işsizlik dönemlerinin yol açtığı maddi kayıplar insanı depresyona itiyor.
***
Hem ruhsal hem bedensel çöküşünü, zirveye oturttuğu bir kariyeri yerle bir edene kadar sürdürecek ne vardı? Tek yapacağı, çok gecikmeden psikolojik sorunlarından ve alkol bağımlılığından kurtulmak için tedaviye başvurmaktı.
En son açıklamalarında bile ruhsal hastalığını içkiyle dindirmeye çalıştığını itiraf etmesi, ters istikamette gittiğini göstermiyor muydu?
Halbuki alkole sığınmak, psikolojik sorunları daha çok depreştirmekten, kendini bulacak yolu iyice kaybetmekten başka ne verir insana?
En son katıldığı bir TV programında, tedaviye başlayacağını söyledi Nurseli İdiz... Belki de sarhoşken kendini bilmediği halleriyle yüzleşmesini sağlayan basına teşekkür etmeli. Çünkü kötü dönemlerinde insan kendi suratına ayna tutmayı pek beceremiyor.
O, tedavinin tek çare olduğunu kabullendiyse, kimsenin Nurseli'nin nasıl kurtulacağına ilişkin ahkamına hacet bırakmayacak demektir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Biraz da 'sanatsal' yarışma izleyebilsek (13 Temmuz 2012)
- 'Deli Dumrul', bizi bırakıp gidebilir mi? (12 Temmuz 2012)
- Zabıtanın borusu sokak sanatçılarına mı ötüyor! (11 Temmuz 2012)
- Her dilden, her telden Pink Martini coşkusu (10 Temmuz 2012)
- Sinemaya var da, tiyatro, opera ve müziğe neden yok? (06 Temmuz 2012)