İzmir’in iki yüzü
Doğup büyüdüğüm İzmir'in sokaklarında başı boş dolaşıyorum.
Bazen basit görünen öyle hoşluklara tanık oluyorum ki, biraz olsun 'medeniyetin beşiği' denilen bir kentte yaşadığımı hissediyorum...
Özellikle nazik insanlara rastladığım zaman bu duyguya kapılıyorum...
Kimsenin kimseye tahammül edemediği, yüreklerimizi kalın bir bencillik duvarının ördüğü bir dünyada, kendi dışındaki varlıklara saygı ve sevgiyle el uzatanları izlemeye bayılıyorum.
Mesela geçtiğimiz günlerde Bostanlı Şehitler Bulvarı'nda, ünlü bir kahve mekanının bahçe kapısı önünde sere serpe uyuyan bir sokak köpeğini rahatsız etmek istemeyen müşterilerin halini görmeliydiniz. İçeri girmek ya da kafeden çıkmak isteyen kim varsa, kapıya geldiklerinde üzerinden atlayamayacakları kadar kocaman bir miskinin orada uyuduğunu görüp geri dönüyorlar ve bahçe etrafına dizilmiş çiçeklikler arasından kendilerine yol açarak girip çıkıyorlardı, suratlarında hayranlık uyandıran kocaman bir gülümsemeyle...
SERÇELERE YEM
Biraz ileride kavşağa geldiğimde, yaşlı bir kadın güçlükle karşıya geçerken, yeşil ışık kendilerine yanmasına rağmen tüm sürücüler büyük bir hoşgörüyle, hiç homurdanmadan ve kornalara asılmadan beklediler.
Hatta o sırada ışığın yeniden değişmesi bile yaşlı teyzeye hürmetini bozmadı araçların.
Ardından, park edecek yer bulmanın imkansız olduğu bir saatte, kaldırım kenarına yanaşan araçtan inen şık kıyafetli kadın, engelli rampasını kapattıklarını fark ederek direksiyondaki eşini uyardı. O trafikte yeniden yer aramak zorunda kalacak adamın yüzü düşse bile, aracını oradan çektiğini görmek hoşuma gitti.
Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Parkı'na geldiğimde, ele ele yürüyen genç çift, dolaştırmaya çıkardıkları köpeklerinin çimlere yaptığı pisliği ellerine geçirdikleri naylonla yerden alarak çöpe atıyordu.
Bu sırada orta yaşlı sempatik bir kadın, minicik bedenleriyle etrafa neşe saçan serçeleri beslemek için yanında taşıdığı torbadan, bankta oturanlara avuç avuç yem dağıttı.
ŞAŞIRMAMAK ELDE Mİ!
Bunlar çok mu önemsenecek davranışlardı sanki? Ama hiç tanımadığım insanların birbirlerine ve çevrelerine gösterdikleri saygı, güleryüz ve incelik, her ne kadar medeni bir toplumda lafı bile edilmemesi gerektiği halde beni çok etkiledi. Acaba yüzüme vuran tebessümün nedeni, bu tür görüntülerin genel hayatımızda giderek kaybolmaya ve hafızamızda nostaljik birer film karesine dönüşmeye başlamasından mıydı?
Haksız mıyım? Artık güzelim İzmir'in parklarında, caddelerinde, kaldırımlarında, meydanlarında ve hatta ulaşım araçlarında karşılaştığımız 'insan profili' delirmek için değil mi?
Çığırtkanlar, kaldırım işgalcileri, usulsüz park edenler, yerlere tükürenler, konuşmayı bilmeyenler...
Sokakları pislikten geçilmeyen bir şehir panoraması yarattık ya da yaratanlara seyirci kaldık.
KORNA TACİZCİLERİ
En güzel meydanlarımız çamurdan, çöpten, gece kurulan seyyar kebapçıların dumanlarından geçilmiyor.
Yaya geçidinde aracını üzerinize sürenleri mi ararsınız, daha sarı yandığında arkanızdan kornaya basarak taciz edenleri mi? Otomobilinin penceresinden izmarit, meyve kabukları ya da boş kola şişelerini dışarı atanları mı, hiç günahı olmayan sokak hayvanlarını tekmeleyen manyakları mı...
Nasıl şaşırmasın insan, sokakta yüzüne sevgiyle gülümseyen bir çift gözle karşılaştığında bile!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.