Yıllardır İzmir'in kültür panoramasındaki boşlukları ve beklentilerimizi bu köşeden dile getirmeye çalışıyorum. Bir yazarın, özellikle 'kentin sanat hayatı' hakkında fikir üretmesini kısıtlayan en büyük darbe nedir? Onlarca kez dile getirdiği eksikliklerin yerinde saymasıdır!
Bu yüzden, çoğu zaman bir dostumuzla sohbet sırasında kronikleşmiş sorunlarımızdan bahsederken, 'bunları yazsanıza!' serzenişiyle karşılaşıyorum.
Oysa tüm İzmir'in mustarip olduğu şikayetleri gerek topluca, gerekse tek tek bu köşenin harcı haline getirdiğim kaç yazı bıraktım geride, sayısını bile hatırlamıyorum.
Demek ki tekrara düşmek pahasına da olsa, değişmesi gereken şeyleri göz ardı etmemek, hatırlatmak gerekiyor.
Şundan 5 yıl önce, İzmir'i 'sanat başkenti' haline getirme iddiasındaki Büyükşehir yönetiminin dikkatini daha etkili biçimde sorunlara yöneltmek ve yapılması gerekenleri tartışmacı bir platformda ele almak amacıyla, keyifli bir yazı dizisi başlatmıştım.
Böylece İzmir'i yakından tanımanın yanı sıra, kente dışarıdan bakmanın avantajıyla sorunlarımızı daha iyi fark eden ve objektif bir dille ifade eden ünlü sanatçılarımıza sözü bırakmıştık.
Sonradan kaybettiğimiz Turgut Özakman ustamız, duayen tiyatrocularımız Zeliha Berksoy, Ali Poyrazoğlu, Haldun Dormen, ünlü oyun yazarımız Tuncer Cücenoğlu ve dünya çapındaki piyano virtüözümüz Burçin Büke söyleşide bulunduğum isimler arasındaydı...
Neydi bu sanatçılarımızın İzmir'in kültür yaşamında gözlerine batan kıraçlıklar?
En başta bir şehir tiyatrosundan yoksunluğumuza akıl erdiremiyorlardı.
Türkiye'nin en ünlü oyuncularını, sahne tasarımcılarını, yazarlarını yetiştiren bir Güzel Sanatlar Fakültesi'nin yer aldığı, kurucularından hocamız Prof. Dr. Özdemir Nutku gibi kendini şehir tiyatrosunu kurmaya adamış bir değerin yaşadığı İzmir'de nasıl bu konuda bir adım atılmazdı!
Şaşkınlıklarını gizleyemedikleri bir diğer nokta ise Kültürpark alanıydı. Bu uçsuz bucaksız alan, sosyal ve sanatsal içerikli projelerle kentin en doğal, en nezih, en kaliteli canlılık merkezi haline dönüştürülmek yerine; sarhoşlara, başıbozuklara terk edilmiş halde bomboş duruyordu!
Fark ettikleri diğer bir unsur da etkinliklerimizin azlığıyla ilgiliydi.
Böylesine kültür seviyesi yüksek bir şehirde yaz kış düzenlenen festivallerin sayısı bu kadar mı olmalıydı!
Sokak gösterileri, caz, piyano, klasik müzik alanında 'açık hava' konserleri, İzmir'i dünya vitrinine çıkaracak uluslararası festivaller neden yoktu?
Ya düzenlenen etkinlikler yeterince destekleniyor muydu?
Örneğin kente marka değeri kazandıracak nitelikteki İzmir Uluslararası Kukla Günleri'ne, Büyükşehir ve diğer belediyeler gerektiği ölçüde önem veriyor muydu? Aksine Büyükşehir Belediyesi'nin kültür sanat politikası beklentileri karşılayacak genişlikte bir vizyona sahip değildi.
Tiyatro, opera, bale gibi kurumların eserlerini daha geniş kitlelerle buluşturacak, kendilerine ait, 'sanat mekanı' kimliğiyle tasarlanmış bir tane salonu yoktu İzmir'in...
İşte o sanatçılarımızın, 5 yıl önce özetle sıraladıkları acı gerçekler bunlardı. Ya bugün daha iyi bir noktaya geldik mi? Yeniden tartışacağız?