Sosyal medyayı sarsan olaylardan bir türlü yakamızı kurtaramadığımız bir gerçek. Şimdilerde aklıma takılan, çocukluk yıllarımızda nasıl oynardık sorusunu düşündürecek birkaç cümle kalmış hafızamda. "Önüm arkam sağım solum sobe. "Çocuk kafamızla nelere rest çekerdik bilmiyoruz ama hepimizin aklına yatmayan durumlar vardı muhakkak.
Bazı şeyleri istesek de, kabul edemiyoruz.
Ruhumuzun zedelenmesi çok önemlidir.
Yine en sevdiğim bir sözdür. "Sinek küçük ama mide bulandırır" Olaylara hangi açıdan bakmanız da mühimdir. Artık anlaşamıyor, sadece savaşıyoruz. Sevdiklerimiz yok, hasımlarımız var. Dünya telaşı dediğimiz bizim uydurduğumuz ve sığındığımız sözde var sayımlar. Komplekslerimizin yönettiği kaoslardan çıkamaz olduk. Her şeye bir bahanemiz var. Sorularımızın cevabı için, bayağı derin bir içsel yolculuk programına girmemiz lazım.
Ucu bacağı yok. Kendimizi beğendirme çabalarımızın altındaki zayıflıklarımızı kabul etseydik, eminim bu kadar yorgun savaşçılar olmazdık.
KOMPLEKSLERİMİZ VAR
İlişkilerimizde bazen birini tanımlarken;
'Ama çok kompleksli birine benziyor' veya 'Burnu çok havalarda, kimseyi görmüyor' şeklinde ifadeler kullanırız.
Yaşamın her alanında komplekslerle iç içe olabiliriz. Aşağılık duygusu içinde olan bir insan kıskançlığı ve sevgiyi, kaybetme korkusunu da yoğun, rahatsız edici boyutlarda yaşar. Aslında biz insanlar doğamız gereği büyümeye, değişmeye, ilerlemeye müsait ve hazırız. Ve gelişebilmemiz için de gereken güce ve yapıya sahibiz. Kendimizi sevmiyoruz. Tüm sorunlar burada başlıyor ve ilişkilerimize dalga dalga yayılıyor. 'Evet ben buyum, böyleyim ve kendimi seviyorum' diyememek. Diğerlerinin fikirlerine, yargılarına bağımlı olmak, kendini yaşayamamak. Halbuki her insanın istediği tek şey, huzur ve mutluluk.
Aslında mutluluk ve ruh sağlığı tamamen olay ve şartlara gereken şekilde uyum sağlayabilmemiz ile ilgilidir. Kimsenin başarısını kaldıramıyoruz. Her iyi sonucun arkasında bir kötülük arıyoruz. Geçmişi didikleyip, eski defterleri açıp, utanılacak bir şeyler çıkarmaya çalışıyoruz.
GÖZE ÇÖP SIĞAR MI?
Esra mutlu evliliği olan iki çocuk annesi genç bir kadındı. "Huzur "kelimesi tam ilişkilerine yakışır bir biçimdeydi, o aşkla bağlı olduğu kocasının altı aylık bir platonik duygusallığını keşfedene kadar.
Bana anlatırken son derece soğukkanlı ve mantıklı cümleler kurmaya çalışıyor fakat içindeki fırtınaları çok iyi sezebiliyordum.
Tek cümlesi kulaklarımda yankılandı. " Göze çöp sığar mı Filiz hanım " Bıçak sırtı bir sorunun cevabı güçlü, anlamlı, tedavi edici ve ilişkiyi koruyucu nitelikte olmalıydı. Fena sıkışmıştım. Tanıdığım tüm benzer örnekleri sıralarken düşünmeye devam ediyordum. Bu kadar güzel bir evlilik bitmeye mahkum olmamalıydı.
Eşi pişman ve ezik bir durumda ilişki bağını yeniden kurmak için nedenler ararken, Esra kocasını seviyor ve onu affetme konusunda duygularıyla savaş veriyordu. İşin içine hisler girince kafalar karışabiliyor. Konu ne olursa olsun güven duygusu zedelendiği zaman, tamiri zor ve imkansız bir hale geliyor. Yıllar boyunca takılıp kalıyorsunuz. Karşınızdaki kişiye hep kuşkuyla bakıyorsunuz. Tüm ilişkilerimizde maalesef geçerli bir duygu.
Bir kere gözünüz bulanmaya görsün.
Bir daha asla bakışlarınız netleşemiyor.
Sonuçta, "AFFETMEK " kelimesinin ölçümüne bakarak karar vereceksiniz.
Yaralarınızı sürekli kanatacaksa, her şeyi geride bırakıp gideceksiniz. Bir de hiç kimseye olduğundan fazla anlam yüklemeyeceksiniz. Ne demiş atalarımız:
SAKINAN GÖZE ÇÖP BATAR.