Naciye sahnede
Geçmişe yolculuğun her zaman farklı bir tadı vardır. Anılar ve yaşanmışlıklardır bizi yaşama bağlayan. Hayat dediğimiz olgunun içine anlamlaştırdığımız güzel olaylarla varlığımızı hissedebiliyoruz. "Yeniçağ, yakınçağ" diye diye geldik, şu uzay çağının kıvrımları arasına giriverdik. Her dönemin kendine has handikaplarını tarih kitaplarından okuyarak öğreniyoruz fakat olayları anında ve zamanında yaşayan biliyor.
ÇAĞIMIZIN VEBASI İNTERNET
İşte bizim çağımızın vebası da internet. Son yıllarda dünyayı yerden yere vuran Kovid belasının altında bile sosyal medya üzerinden yayılan komplo teorisinde, korona virüsün yeni nesil cep telefonu teknolojisi 5G dalgaları ile yayıldığı öne sürüldü.
Neyse ki; daha sonra yalanlayarak hepimize rahat bir nefes aldırdılar. Gerçi hala muamma ama ne yapalım bilim karşısında boynumuz kıldan ince. Bekleyelim ve görelim. Hangi dönemde olursa olsun; toplumlar yaşamı kolaylaştırmaya çalışırken toksin üretip başlarına bir bela getirmeden duramıyorlar. Keşifler ve icatlar yan ürün olarak tortuları da ortaya çıkıyor. Zehir ve panzehir ilişkisinin örtüşmesi gibi.
Şimdi yazımın konu başlığına girmek işitiyorum. Nostalji rüzgarlarının estiği 1981 yıllarının pop sanatçısı ve hala severek dinlediğim sevgili Seyyal Taner'in " Naciye sahnede " şarkısı kulaklarımıza ve dilimize yerleşivermişti.
Türk toplumunun dramatik bir tarafını anlatırken, günümüze kadar değişmeyen bir olgusunu da, gözler önüne seriyordu.
Ünlü olmak isteği birçok gencin rüyası, hülyası diyebiliriz.
Beyaz perde, sahneler ve beyaz cam dediğimiz televizyonların esiri olmuş durumdayız. Herkes bir şekilde kendini göstermek işitiyor. Yani köyden ünlü olmak için şehre gelen fakir Naciye'nin hayali sürü sepet kentlerde doğan ve büyüyen herkese sirayet etmiş durumda ne yazık ki.
ŞÖHRET OLMA İSTEĞİ
Para ve güç sahibi olmak, kalabalık bir yere girince herkesin susup kendilerine bakmasını istiyorlar. Psikoloji bilimi uzun süre şöhretin insan davranışlarını motive ettiğini söylerken abartıların biraz da değişik bir ruh hastalığını da körükleyebileceğini belirtirken, psikologların da ekranlarda boy gösterdiğini unutmamak gerekir. Şöhret isteği, insanların çoğunda gizli de olsa bulunan bir mekanizma.
Şöhret olanlar, kişisel özelliklerini koruyamazsa sorun çıkıyor Kendi benliği yerine, yalancı bir benlikle şöhret olan çabuk unutuluyor. Şöhretini kaybedenler psikolojik olarak yıkılıyor ve depresyona giriyor. Psikolog Davut İbrahimoğlu; şöhret olma duygusunun temelinde, rahat yaşama güdüsünün bulunduğunu ve bunun da altında daha önemli bir arzunun; insanlar tarafından beğenilmek, onaylanmak ihtiyacının olduğunu belirtiyor. Tabii ki, insan şöhret kazandıkça bu onaylanma ve beğenilme durumu her gün biraz daha artar ki; hele de o kişi medya tarafından destekleniyorsa bu övgü ve ilgi giderek, önlenemez bir biçimde yükseliyor.
Psikiyatr Dr. Armağan Samancı, şöhret olmanın psikolojik alt yapısını açıklarken şunları söylüyor. "Her insan sevilmeyi sever, insanların sevilmesi, dikkat çekmesi, bununla beraber diğerlerinden farklı bir konuma gelmesi, hemen hemen insanların çoğunda gizli de olsa duran ve fırsat bulunca harekete geçmeyi bekleyen bir mekanizma.
Şöhret duygusal bir hastalık olarak da algılanabilir.
Sonuç olarak Naciye olayları insanoğlu var oldukça asla bitmeyecek.
Ne yazık ki, doğamızın bir parçası bu duygu. Hele son dönemlerde kendimizi nesil kuşak logalarıyla isimlendiriyoruz ya, işte X,Y,Z kuşaklarının ekran showları galiba daha da uzayacak. Eski kuşakların da bu kuyruğa takılmasıyla ekran ve internet cümbüşünün vay haline durumlarındayız. Hoş geldin yeni Naciyeler diyelim konumuza şimdilik ara verelim.
Şöhrete kalbini açan, rahata kapatır. (Çin Atasözü)
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.