Hayatın eli ağırdır biraz...
İşim monoton gelmeye başlamıştı, içimden taa derinlerde bir yerden ' Bir değişiklik olsun da artık nasıl olursa..' diye dilediğimi hatırlıyorum. Cin geldi, dileğimi gerçekleştirdi. Bundan birkaç ay sonra dikenlerin arasında dirseklerimin üzerinde terden sırılsıklam bir şekilde sürünürken buldum kendimi... (Askere gitmiştim. Bu da kariyerde yeterince büyük bir değişiklik olmuştu)
DİLEĞİNE DİKKAT ET
Sevgilimin ilgisi yetersizdi, bu canımı sıkıyordu. Tabii cin, içten içe fısıldadığım şeyi hemen duyup işleme koymuştu. Yeni kız arkadaşım bir ahtapot gibi yapışarak canımı sevgiyle almaya meyletmişti. Vantuzlardan zor kurtardım kendimi!
Evli bir arkadaşım kocasının ilgisizliğinden şikayet ederken aynı şeyi birebir o da yaşadı. Boşanınca bu kez de maçonun maçosu bir adama rastgeldi, adam kızın nefesini kesti.
Benim bu cin dediğime kuantum ve new age hastaları evren adını veriyor. Evet, sır tarzı yeni çağ bilgeliği içeren kitaplarda hepiniz gibi bana da mantıklı gelen yanlar var. Ancak ben çekim yasasının sınav modeline uyarlanmış haline inanıyorum.
Yani gerçekten ne dilediğinize, içinizden geçirdiğinize dikkat edin! Belli bir süre ' gerçekten bunu mu istiyor?' diye sınanıyorsunuz. (Yani bir sipariş süresi var.) Ardından siparişiniz elinize teslim ediliyor. Ancak çok detaylı dilenmemiş dilekler, istediğinizin bir karikatürü gibi gelebiliyor. Nasıl mı?
Hani arkadaşlarının tüm ikazlarına rağmen ayıyı dost tutan adamın öyküsü var ya, o misal! Ayı, uyuyan dostunu rahatsız eden sineği yakalayamayınca sineğin başını taşla ezmiş ama ne yazık ki ezilen sinek o anda tam da dostunun burnunda geziyormuş.
ŞAKAYA GELMEZ
Hayat ta biraz böyledir işte! Sıkıntılarını duyar ve cevaplar ama bir doktora anlatır gibi derdini iyi betimleyeceksin. Ne istediğini de berberde tarif verir gibi anlatacaksın. Şuraları şöyle şöyle, burası da böyle olsun diyeceksin... Yoksa arzu ettiğin şeyin en ucunda, dibine vurmuş bir şey denk gelir sana...
Ufak tefek şeylere sızlanmayı kes, hayatın kulağına gitmesin sakın! Hayat şakaya gelmez. Hayatın eli ağırdır biraz... Vur deyince öldürebilir, haberin olsun !
TEMO, Seferihasar'a yakıştı
Evinizde el bebek gül bebek büyüttüğünüz çocuğunuz okula gittiğinde neler yaşıyor? Çok şey, elbette. Dış dünyayı tanıyor bir kere... Ama yemekten önce elini yıkamayı, dişini fırçalamayı, tuvalet alışkanlığı edinmeyi emek vererek öğrettiğiniz çocuğunuz okulda bu kadar steril bir dünyada değil!
Bu konuyu dert edinen ve bir anlamda kendisini bu davaya adayan bir dostum var. Başarılı iş kadını Şehnaz Kızılkaya, yıllardır üzerinde çalıştığı, üniversitelerle ve belediyelerle işbirliği yaparak geliştirdiği projesini bugünlerde gerçek anlamda görücüye çıkardı.
Şehnaz, Temiz Okullar, Sağlıklı Çocuklar , ya da kısa adıyla TEMO projesinin uygulamaya geçirilebilmesi adına ciddi bir savaş verdi.
İzmir valiliğinin öncülüğüyle uygulamaya konan TEMO'nun pilot bölge olarak "çocuk dostu kent" adayı Seferihisar'daki beş okulda konuşlanması beni hiç de şaşırtmadı.
Türkiye'de Sakin şehir kavramının ilk uygulayıcısı olan Seferihisar'ın şövalye ruhlu belediye başkanı Tunç Soyer'in hamiliğnde başlatılan proje çerçevesinde, başta okullardaki temizlik görevlileri eğitimden geçirilerek, Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından sertifikalandırılacak. Eğitim kurumları için geliştirilen hijyen standardı olan CSS 23002 belgesi alan okullar, temizlik probleminden kurtulacak.
Okullardaki temizlik sorunu artık velilerin kolmaktan çıkacak. "Temiz Okullar Sağlıklı Çocuklar" projesi ile, okullardaki hijyen sağlanacak, görünmeyen hastalık yapıcı kirler ortamdan uzaklaştırılacak. Temizlik alışkanlığıyla oluşturulacak sağlıklı ortam sayesinde, enfeksiyona bağlı salgınlar önlenecek. Proje çerçevesinde, başta okullardaki temizlik görevlileri eğitimden geçirilerek, Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından sertifikalandırılacak. Ardından, fiziki koşulları incelenerek, okulların temizlik haritası çıkartılacak
Proje ile İl Sağlık Müdürlüğü'nün belirlediği hijyen ve sanitasyon standardını yerine getiren okullara ilk etapta sarı, ikincide mavi üçüncüde ise yeşil olmak üzere bayrak ve plaket verilecek. Yani artık sadece mavi bayraklı plajlarımızla değil, yeşil bayraklı okullarımızla da övünebileceğiz. Demek ki neymiş? Gerçekten isteyince oluyormuş, bravo TEMO !
Yüksek ökçeler yine denizdeydi
Bir zamanlar deniz ve denizcilik de erkeğin tekelindeydi... Hatta ' gemiye kadın almak uğursuzluk getirir'di (!)... Evli tekne sahiplerinin tekneleri, 'kuma' diye adlandırılırdı. (Yani gülün üstüne koklanan gül, evdekinin üzerine getirilen taze ama masraflı sevgili.)
Kadınlar bu gerçeği de değiştirdiler. Bundan on yıl önce, kadın denizci sayısının azlığını farkeden bir grup kadın, STS Bodrum Okul gemisinde gerekli eğitimleri alarak denizciliğe adım attı. (Belki de bugün sayıları hızla artan kadın denizcilerin öncüllerini oluşturdular.)
'BİR DİLEK TUT'
Yüksek Ökçeler adlı bu grup, sadece kadınların katıldığı yelken yarışlarında boy gösterdi ilkin... Başarıları kazandıkları ödüllerle sona ermedi. Aralarından bazıları Atlantik'i aşan ekiplerde yer alırken, bazısı da yelken okulları kurdu.
Geçen on yılın ardından, dostu olmaktan gurur duyduğum içmimar Füsun Bay Canbay'ın organizatörlüğündeki bu grup, bu kez de yeni bir sosyal sorumluluk projesine destek veriyor. Hayati tehlike içeren hastalıklara yakalanan çocukların dileklerini yerine getiren Bir Dilek Tut Türkiye derneğini de aralarına alan Yüksek Ökçeler, bu önemli konuya da dikkat çekmeyi amaçlıyor.
3 Aralık Cumartesi günü yine denize çıkıp hafta sonunu denizde geçiren elleri nasırlı, yürekleri sürmeli bu gruba 'İyi ki doğdunuz' diyorum.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.