Alternatif bir gelecekte ve bütün insanların 25 yaşında göründüğü bir dünyada yaşayan genç bir erkeksiniz... Bir partide tanıştığınız güçlü adam, yanındaki müthiş güzellikteki kadından gözlerinizi ayıramadığınızı gördüğü için size şöyle diyor:
'Aslında yanımdaki hanımı merak ediyorsun ama korkundan kim olduğunu soramıyorsun, değil mi? Karım mı, kızım mı yoksa annem mi? Hadi seni rahatlatayım, o benim kızım... Eskiden herkes kendi yaşını gösterirken her şey daha kolaydı. Şimdi kafa karıştırıcı günler yaşıyoruz.'
Evet, bunları söyleyen ve 25 yaşında görünen adam hemen hemen 200 yaşında filan! Adam, yanındaki birbirinden genç ve güzel üç kadını size tanıtarak söze devam ediyor:
'Karım, kızım, annem...' (Yakın bir gelecekte estetiğin kadınları bu hale getireceğinden sadece ben mi endişe ediyorum acaba? Ölümlü kocalara ölümsüz kadınlar.)
Bu sahne şu anda sinemalarda gösterimde olan 'In Time' isimli dahiyane bilimkurgu filminden... Andrew Niccol'ün yönettiği ve başrolünü ünlü pop star Justin Timberlake'in üstlendiği film, şaşırtıcı senrayosuyla şimdiden sinema tarihinin kült filmleri arasına ismini yazdırdı bile.
Filmin geçtiği yüzyılda günümüzden farklı olan tek şey var; Paraya para demiyorlar. Yani esprisi bir yana, paraya benzer bir kavram var ama adına para demiyorlar.
Değiş tokuş aracı, zaman! Herkesin normal şartlar altında sadece 25 yaşına kadar yaşayabilecek kredisi var. Bu yaşa eriştiğinde kalbi bir süre kasılarak geriye sayımın başladığını bildiriyor. Bu tarihten sonra hiç yaşlanmayacaksın. (Hatta bir süre sonra annenle aynı yaşta gözükebileceksin.) Ancak yaşayacak sadece 24 saatin var. Bu sürede para (pardon, zaman) kazanmanın bir yolunu bulamazsan kalbin duracak ve öleceksin. Her yerde para yerine zaman geçiyor. Lüks bir otelde standart odanın bedeli iki ay. Telefon kulübesinden bir arama yapmak bir saat değerinde. Bir fahişe, polise şöyle sesleniyor: 'Bir saatin varsa sana onbeş dakikamı verebilirim...'
İnsanların bileklerinde deri içine gizlenmiş fosforlu rakamlı 'ömür saatleri' var. Suç, zaman çalınarak (birinin bileğini tutup beklemek) gerçekleşiyor. Polis yerine zaman koruyucuları var. Bu sistemde birbirinden farklı zaman dilimlerinde (gettolar, banliyöler) yaşayan insanlar görüyoruz. Birinci zaman bölgesinde ikamet eden işçiler, 24 saatlik krediyle yaşıyorlar. Günü gününe yaşıyorlar, yani.. O gün kazanmazlarsa akşamına ölecekler. Öte yandan, son zaman diliminde yaşayanların belki 1000 yıllık ömürleri var.
Tüm ekonomi,'zamanın dolaşımı' üzerine kurulmuş. Eh, bu kadar insana da kaynaklar ve yer yetmeyeceğine göre Birilerinin ölümsüz olabilmesi için birilerinin her an ölmesi' gerekiyor. Sistemi öyle bir kurgulamışlar ki, fakirin parası yetmesin ve yenilere yer açsın diye yüksek enflasyonist bir yapı var. Her şey bir sonraki gün fiyat olarak iki misline çıkıyor.
Ölümsüz olmaktan sıkılanlar da var tabii... Biri, 116 yıllık ömür kredisini, 'Ölmeye ihtiyacımız var bizim, çünkü buna programlıyız' diyerek bir varoş delikanlısına bıraktığında sistemin yıkılış fitilini de ateşlemiş oluyor.
Bir sömürü düzeni alegorisi olan bu filmi izledikten sonra bir daha düşünün, diyorum. Burada anlatılanlar sadece bir bilimkurgu filmi senaryosu mu? Daha uzun, daha neşeli, daha sağlıklı yaşamak için zaman satın almıyor mu, zaman zaman birbirimizin zamanını çalmıyor muyuz?
Bugün parası olan yaşasın, olmayan ölsün sözünü sık sık duyduğumuz bir dünyada yaşamıyor muyuz? Ne dersiniz, sizin de gözünüz bu senaryoyu bir yerlerden ısırmıyor mu?
İlişki çiçekleri
Bir ilişki ne zaman bitmek üzeredir, bilir misin?
Hikayelerin bittiğinde...
Kısa süreli kaçamaklar yaparak başkalarından hikayeler ödünç alırsın ama işe yaramaz, eğreti durur ağzında...
Ona anlatacak hikayelerin bittiyse -ki mutlaka biter- anlarsın ki artık birlikte yeni hikayeler yazma zamanıdır. Yazamazsanız eğer, tıkanmışsınızdır. Kaçmıştır ilhamınız.
Bir yerde suskunluklar çiçek açmaya başladıysa, o çiçeklere dikkatli bak!
Bu çiçekler iki kişinin çiçekleriyse ve göğe bakan, neşeli, canlı çiçeklerse hala, orada kaygı bitmiştir. Orada tek vücut olma hali başlamıştır. Orada, konuşmadan duramama sıkıntısı sona ermiştir. Orada, bakışarak anlaşabilme, aynı şeyden zevk alabilme hali vücuda gelmiştir.
Suskunluk çiçekleri sadece bir kişiye ait, cansız, enerjisiz, cılız çiçeklerse anlaki ilgisizlikten solmaya başlamışlardır. Kavgaların bitişi her zaman iyiye işaret değildir. Kadın devam ediyorsa salvolarına, erkekse susan, ve daha ilk susmalarsa bunlar, yılgınlık yeni başlamıştır. Erkek, kavga etmekle, mücadele ile birşeyleri değiştiremeyeceğini anlamıştır. İyi hikayeleri de tükenmiştir, yatak zamanı masalları da... Oysa bir iletişim devi olan kadın susuyorsa, onun çiçeği çoktan ölmüştür.
Bir yerde suskunluk çiçekleri boy gösterdiğinde anla ki orada anlayış, orada anlaşma, orada beklenti, orada bir ilişki sona ermektedir. Beraberliği devam eden ama ilişkisi sona eren nice çiftin yataklarında sessizlik, aralarında da suskunlukları ve iç çekmelerindeki karbondioksiti soluyan bir çiçek yatmaktadır. Bu, bir suskunluk çiçeğidir. Sessiz sedasız büyüyen ama hızlı kök salan suskunluk çiçeğine iyi bakın. Aranızda köklenmesine bir kez izin verirseniz, bir daha söküp atmanız çok zordur.
Gerçek bir ilişki anlaşmalar üzerine kurulur. Her insan anlaşılmaya açtır. Dünyanın en yalnız insanı, dünyanın anladığı ama eşinin anlamadığı kişidir. Dünyanın en romantik şeyi, eşine bir buket anlayış çiçeği almaktır.