Gülmek, bir anlayış, algılayış işidir... Herkesin aynı şeye gülmesi mümkün mü? Kimi kelime oyunlarına güler, kimi düşüp kalkan ya da korkan birini izlerken kendinden geçer. Kelimelerle yapılmış oyunları zekice bulup da komik bulmayanları da bilirim. Onlar için tasarlanmış şeyler çok komik değildir çünkü. Doğaçlamaya gülerler. Kimi için de gülmek bir emek işidir. Biraz düşünmek ister. Herkesin bir anda anladığı şeyleri bir tebessümle geçiştirir.
Gülmek böylesine öznel bir kavram olduğu için her kesimi bir araya getirmesini bekleyemezsiniz. Mizah politika gibidir. Sadece birbirine benzer görüş ve düşüncedeki insanları biraraya getirir. Kimseyi büyük bir inançla bağlandığı kimse ya da olguya karşı güldüremezsiniz. Mizah doğası gereği muhaliftir, tabu devirendir. İnanışlarına aykırı bir muhalefeti, alayı çok az insan kaldırabilir. Yapıcı değil, daha çok yıkıcı bir eylem olduğu için bir tür savaş, bir tür pasif direniştir. Mazlumun zalime karşı tek silahıdır. Tüm bu özelliklerine bir toplama çizgisi çekildiğinde gülmece, birleştirmekten çok ayırır, safları belirler. (Evet, zekileri ve safları da belirler, taraf anlamındaki safları da belirler.) Sözün özü işin ucunda düşünce varsa gülmek vardır. Kahkaha, beyinden gelir.
Vücudunuzun en kıvrımlı yeri, beyninizdir. Dolayısıyla bu kıvrımlı hatlar heyecan vericidir. En seksi organdır, beyin... Bu yüzden karşı cins ilişkilerinde beyni çalıştırdığınız oranda (sadık olmasanız da) heyecan vericisinizdir, monoton ilişkilerden uzaksınızdır. Birlikte gülmek bir ilişkinin hem başlangıcını oluşturur, hem de sağlıklı devamını sağlar. Birlikte gülmek çok seksi bir şeydir. Eğer partnerinizle aynı şeylere gülebiliyorsanız ilişkinizden umut var demektir. Gülen insanın gerginliği kalmaz. Beden kilidi çözülür. Bu da vücudu temasa hazırlar. O kişinin yanında kendini rahat hissetmeye başlarsınız. Sizce bundan daha seksi birşey olabilir mi?
İlişkilerde ağlamanın özel yeri vardır. Birlikte ağlayanlar sırdaş olurlar. Dost olurlar. Çoğu zaman güvenilir eş olurlar. Gözyaşı kalpten geldiği için kalbi çalıştırır, kafayı değil... Seni ağlatana kara sevdaya tutulman bu yüzdendir... Eğer gözyaşına daha global bakacak olursak; ağlamak insanca bir iştir. Çaba gerektirmez. Ağlamanın sınıfı yoktur, safları bulunmaz. Ağlayabilmek için bir miktar saf kalabilmek gereklidir, yalnız... Kaşarlaşmışlar kolayına ağlayamaz. Her düşünce ve her ekonomik katmandan insanı ağlatabilecek ortak olaylar, durumlar, görüntüler, sözler mevcuttur. İş söze döküldüğünde, ağlatan ve gazlayan laflar politikacının mahareti ve silahıdır. Buna hamaset derler. İnsan doğası gereği, ağladıklarımız güldüklerimizden daha net hatırımızda kalır. Travma yaratmışlardır çünkü... Tarih boyunca büyük liderler hep toplumu korkutabilen ya da ağlatabilenler arasından çıkmıştır. Neden mi? Ağlamak bizi birleştirir de ondan! Bir olmak, bir araya gelmek güzeldir elbet, ama hangi çıkarlar uğruna? Bizi ağlatabilen politikacı bizi elinde tutabilir çünkü bizi bir sürüye çevirebilmiştir. Kahkaha muhalifin kalkanıyken, daha etkili ve bol reytingli olan gözyaşı, iktidarların silahıdır.
Sözde Ermeni katliamı! Neden unutturulmuyor? Unutturulamaz da ondan! Acı ve gözyaşı insanları birleştirir ya, tarih böyle yazılır. Bir Ermeni için soykırım tarihi, ulusal tarihini oluşturur ve varlığının kanıtıdır. Soykırıma uğradık, o halde varız!
1970'li yıllarda Ruslara Rus tarihinin en iyi dönemi sorulduğunda, hepsi 'Savaş' yanıtını vermişti. Halk, savaştan sadece özveri ve acı olarak sözetmiyordu. Aynı zamanda aidiyet ve dayanışma dönemi olduğunu da belirtiyordu. Unutulmamalıydı ki, büyük savaşlarda, ekonomik eşitsizlikler de çoğunlukla azalıyordu.
Sözgelimi, Sovyet kaygılarının bulunduğu soğuk savaş dönemi, ABD'de ekonomik, etnik ve kültürel farklılıkların azalıp ulus kimliğinin öne çıktığı yıllar oldu.
Sonuçta, acı olacak ama görünüşte, çok etnikli tüm devletlerin ulus kimliğine sahip olabilmek ve parçalanmamak adına bir dış düşmana ihtiyaçları var. Bunu bulamazlarsa, ulus olarak Kuzey Güney iç savaşında olduğu gibi içlerinde ortak bir düşman yaratıyorlar.
Nicolas Sarkozy, elçimizin Paris'teki görevine geri döndüğü günlerde (Fransa'daki yasa yetmemiş gibi) AB çapındaki bir soykırımı tanıma yasasını gündeme getirmek için düğmeye basmış. Basar. Bizi ayıran bir şey, bir başka milleti birleştirmeye, bir ötekini de zenginleştirmeye yarayabilir. (Bu arada Sarkozy'nin oy oranı da arttı.)
Devletlerin kahkahaya mı, gözyaşına mı daha çok ihtiyacı var, gelin siz karar verin ...
Facebook'ta geçen hafta
Bora Alevok: Bülent Ersoy hanımefendi hazretlerinin engin siyasi birikimi, felsefi derinliği, yakın tarihimize dair bilgisi karşısında sonsuz gülme isteğinden boşluk hissine, dumurdan adam öldürmeye yatkınlığa kadar değişik duygusal travmalar içindeyim.
Olgunay Köse: Tıklanman kadar konuş, kardeşim! İfadesi delikanlıyı bozar ama bu, sanal dünyanın realitesidir.
Tevfik Urgancıoğlu: Eskiden inanmak vardı, Secret oldu. Etme bulma dünyası, derdik, Karma oldu. İstemek başarmanın yarısıdır, derdik, adı Kuantum oldu. Psikoloji bilimi vardı, kişisel gelişim dendi. Dua etmek vardı, şimdi adı evrenden istemek oldu.
Cihad Taysi: Laftan anlamayan insanların üstüne basıp; 'Bak, üstüne basa basa söylüyorum' diyesim var.
Osman Akdeniz: Aslında kim olduğumuzu gösteren, yol ayrımlarında yaptığımız seçimlerdir.
Bahar Gülaylar St. Arnaud: İzmir'in anneleri de bilir kızlarını. Bir yere uğurlarken, 'Kendine iyi bak' değil, ' Kimseye bulaşma' derler.