Psikolog Azmi Varan diyor ki; 'Aşkın karşıdaki kişiyle hiçbir ilgisi yoktur! Altına imzamı atarım. Aşkın sadece ve sadece sizinle ilgisi var.
Misal; Ferhat Şirin'in aşkından dağları delmekte, padişah da bu aşkın sahibi olan Şirin'i merak etmekteymiş. Soruşturmuş. 'Eğer bu Şirin böyle bir afet-i devran ise onu Ferhat'a bırakmak olmaz. Benim olsun' buyurmuş. Gelin görün ki, Şirin bir çirkinmiş, sormayın gitsin! Bunun üzerine Sultan Ferhat'ı huzuruna çağırtıp o koskoca dağı bu gudubet Şirin için mi deldiğini sormuş. Ferhat'ın cevabı çok manidardır: 'Ah sultanım, siz onu benim gözlerimle görseniz memlekette dağ bırakmazdınız...'
Yani aşk, bakan ve gören kişinin gözündedir. Aşk, göz hakkıdır.
Aşk, hayat oyununda bulunduğun seviyeyi gösterir. Hangi seviyedesin? Fizik seviyesinde misin, mana seviyesinde mi? Görünüşe göre çirkin Şirin'e aşık olan Ferhat, -eğer kendisi de aynı çirkinlikte değilse- artık mana seviyesine geçmiştir. Şirin'in teninin ötesinde gizlenenlerin sırrına ermiştir. Kendini saf aşka vermiştir.
Orhan Pamuk'u meşhur eden ve bir bölümü filme çekilen 'Kara Kitap'ta, yüzleri arayan- aslında doğru yüzü arayan bir adam hikaye edilir. Bu sembolizm bana, aradığı yüzün halet-i ruhiyesini en iyi ifade eden yüz olduğunu anlatıyor.
Hepimiz yüzler ararız. Yüzleri kovalarız. Simetriden ve fiziksel çekicilikten uzak yüzler arayan insanlar, çoğunlukla bir anlamın peşine düşmüş insanlardır. Hayatlarında eksik kalan bir yüz ifadesini koleksiyonlarına katmaya çalışırlar. Çocukluklarında kendileri için şefkati çağrıştıran yüzlere benzer yüzlerden hoşlanırlar. Bazen eksik kalmış cinsel isteklerini doyuracak, yatıştıracak vahşi yüzlerin peşine düşerler.
Hayat oyununun o seviyesini geçmişsen, yeni bir yüz ifadesine doğru yol alırsın.
Hani hep derler ya, 'Bu kız şu adamda ne buluyor, anlamıyorum' ya da 'Şu çift hiç yakışmış mı?' veya 'Ben böyle bir eşi hak ediyor muyum?'
İsterseniz örneği biraz daha geliştireyim: ' Şu an yaptığım işi hak etmiyorum. '
'Şu politikacıya nasıl oy veriyorlar, anlamıyorum...' Çok basit!
Anlaşılmayacak bir şey yok.. Hepsinin yanıtı aynı : EVET.
O çift yakışmış. Sen o eşi hak ediyorsun. Tam da layık olduğun mesleki pozisyondasın. O politikacı ile sen, tencere kapak misali birbirinizi tamamlıyorsunuz.
Hayat aslında sana tam da ihtiyacın olan şeyi sunuyor, farkında bile değilsin. Eşinden eziyet görüyorsun. Maaşın az. Hükümet zam yapıyor. Olacak bunlar. Hakettiğin tam da bunlar. Ne bir gram eksiği, ne de fazlası.
İktidar, sahip olmaktır. Aşk da iktidar gibi bir kavramdır. Aidiyetle ilgilidir.
Eğer oyunda o seviyeyi geçersen hayat sana zaten bir gelişmiş eş, iş, lider modelini otomatik olarak sunar. Eğer sunmuyorsa anla ki bunu değiştirmek için bir şey yapmıyorsun. Haa, belki bulunduğun konumdan çok daha yeteneklisin. Ama o zaman ya korkaksın, ya da tembel... Kendine bir bahane arıyorsun.
Hem eş olarak size, hem de lider olarak toplumların başına gelen zorbalar hep sen öyle istediğin için gelmişlerdir. Örneğin Hitler, seçimle gelmiş bir liderdir. Neden mi hayatımızın orta yerine bir zorbanın çadır kurmasına izin veririz? O, bizim bahanemizdir. Bizim adımıza riske girmesi, bizim adımıza çalışması ve karar vermesi için o zorbaya ihtiyaç duyarız. Ötesi laftır...
Sevgili de, lider de bakan kişinin temsili, çaba harcamadan olmak istediği kişidir. O sadece seçilmiş kişidir. Bakan gözdeki bir yansımadan ibarettir.
SARKOZY'NİN TOPUĞU
Yahu, yemin ediyorum biz dünyanın en renkli milletiyiz. Şeytanın aklına gelmez icadlarımız, laf sokmalarımız, protestolarımız var. Aklıma ilk gelenlerden biri Egemen Bağış'ın protestosu! Karikatür krizinin ardından Danimarkalı'nın olayı iyice ateşlemek için Türk heyetine yine münasebetsiz bir karikatür hediye etmek istemesi üzerine Bağış, türk dilinde mevcut bir iğnelemeyi İngilizceye çevirerek 'Take that cartoon and put it in your appropriate place!' ('Sen o karikatürü al da...') çıkışını yapmıştı.
Yine bu hafta bir başka ilginç protesto gösterisine şahit olduk. Bartın Gerçek Gazeteciler Derneği Başkanı Süleyman Karaman, Ermeni soykırımının reddedilmesini suç kabul eden yasa teklifinin kabul edilmesinin ardından kentteki gazeteciler olarak 'boy kompleksi olan' Sarkozy'e yüksek topuklu ayakkabı göndermeyi uygun bulduklarını söyledi. Karaman'ın yaptırdığı klasik erkek kundurasına eklenmiş yüksek kadın topuğu, bakalım mesajı Fransa'ya mı iletecek, yoksa yurt içinde mi alkışlanacak?
Tepki göstermek, özellikle medeni ölçülerde olanı, çağdaşlıktır. Ancak sanırım bizim şu konuda bir sorunumuz var. Aynen bazı kelimelerin yabancı dillerde anlamı olup karşılığının olmaması gibi bazı deyimlerin, hareketlerin de her dilde karşılığı yok. Bizdeki (dönekliği, güvenilmezliği ifade eden ve malesef kadına mal edilen) ' Etek giydirip oynatmak, topuklu ayakkabı giydirmek' şeklindeki mesajların Fransa'da bir karşılığı olduğunu hiç sanmıyorum. Bence uluslararası ilişkiler bazında yapılacak dikkat çekici, gündem yaratıcı eylemler için bir danışmandan fikir almakta ve o ülkenin kültürel kodlarına uygun bir eyleme girişmekte yarar var. Aksi takdirde yurt içinde kahraman olursunuz ama karşı tarafın yüzünde anlamsız bir ifade oluşturmaktan öteye gidemezsiniz.
FACE OFF
İlkin Face off isimli filmde gördüğümüz ve dünyada bir süredir gerçekleştirilen yüz nakli, geçtiğimiz günlerde ülkemizde de başarıyla gerçekleştirildi. Hem yeni bir yüze kavuşan hasta hem de tıbbiyemiz açısından göğsümüzü kabartan bir gelişme bu! Ama bana sorarsanız ülkemizde gelecekte çok daha talep edilecek bu uygulama için geç bile kalındı. Neden mi diyorsunuz? İş dünyasına, siyaset arenasına ve medyamıza bir bakın... Yüzsüzden bol ne var bizde?