Keyifle izlediğim Kuzey Güney dizisinin bir bölümünde, kötü karakter Ferhat, can düşmanı Kuzey'e korkunç bir ceza vermeyi aklına koyuyor ve bir Amerikan filminden gördüğü işkenceyi uygulamak üzere Kuzey'i diri diri mezara gömüyordu. Tabutta bir cep telefonu, bir fener ve kısa süre yetecek bir oksijen tüpü de barındıran Ferhat'ın amacı düşmanını öldürmek değil, öldürüp öldürüp diriltmek, adeta bir cehennem azabı yaşatmaktı. Nitekim ardından düşmanını mezardan çıkarmayı planlamıştı. Bu Amerikan çakması sahneyi izleyince, ne yalan söyleyeyim, dizinin sahiciliği benim nazarımda zarar gördü. Ferhat'ın bu yaptığını yapacak Türk bulunmaz. Bir Türk çok kızsa bile düşmanına kabir azabını reva görmez. Allah'tan korkar. Hadi diyelim ki bunu dahi yapabilecek kadar delirdi, o zaman da gömer bırakır. Öyle bir daha çıkarmaya falan kalkmaz.
Buradan, seri katil konusuna seri bir geçiş yapalım. Endüstri devrimi yaşamamış, eğitim seviyesi yüksek olmayan bir toplumdan seri katil filan çıkmaz, kardeşim! Şimdi burada Allah'ın sapık seri katiline övgü düzer gibi algılanmak istemesem de, şu bir gerçektir ki, seri katil sebep değil, sonuçtur.
Yanılmıyorsam Türkiye'de cinayet romanlarının piri olan Ahmet Ümit anlatmıştı bir röportajında... Seri katil, cinayet işinin gurmesidir. Anlık duygularıyla adam öldürmez. Belli bir planı, senaryosu vardır ve egosu çok yüksektir. Cinayetleriyle topluma dini ya da sosyal bir mesaj vermek ya da polise meydan okumak, zeka yarıştırmak isteyebilir. Seri katil, sabırla, işini (!) oya gibi işler, bir örümcek gibi örer ağlarını. Teknoloji ve tüketim çağında yalnızdır, muhtemelen geçmişinde cinsel bir travma filan vardır. Yalnız çalışır. Bireyselleşme çağının bireysel katilidir. Zekasını sergileyip bir müddet sonra yakalandığında, toplumda kendine benzeyen yalnız bireylerden kabul görür. Garip olsa da, ABD'de çoğu erkek seri katile yalnız kadınlar tarafından yazılmış sayısız aşk mektubu vardır.
Bireyselleşmiş memleketlerde bireysel kabul ve kendini ispat için işlenen cinayetlerin yanında, cemiyet toplumlarında cinayet süreci, bireyin kendini topluma kabul ettirme çabası sonucu işlenir. Hapishanede en saygı gören mahkum, namusunu temizlemiş (!) olandır.
Bir seri katilin aksine, bizim katilimiz genellikle bir an içinde katil olan beklenmedik bir vatandaştır. Toplumun her kesiminden çıkabilir. İnsanların bir korna, bir küfür vs. sonucu nasıl katil olabildiklerine şaşarsınız. İki sebebi vardır hiddetin.. Egolarımız büyük ama özsaygımız küçüktür. Adam yerine konmamak bizi delirtir. İkincil olarak, özür dilenmemesi ise çıldırtır. İnanın bir özür, çoğu zaman bir can kurtarır.
Alsancak'ta yürüyen bir adamın başına bir miktar suyun geldiğini gördüm. Adam şaşkınlıkla yukarı baktı. Genç bir kadın tazyikli suyla herkesin yoğun olarak geçtiği bir saatte balkonu yıkıyordu. Adam yukarı bakarak 'Allah Allah yahu' diye söylendi. İyi giyimli biriydi. Balkonu yıkayan kadın- elindeki işi bırakmadan- adama dönerek kızgın bir tavırla el kol hareketi yaptı. 'N'oldu yaa, bişey mi oldu?' Bu hesap soran tavır ıslanan adamı kızdırdı. 'Ne olacak hanımefendi, beni ıslattınız.' diye karşılık verdi. Kadın yavuz hırsız gibi, ' Hem öyle diyosun, hem de hala orda duruyosun be! Çekilsene ordan!' diyerek özür dilemek bir yana ıslanan adamı aptal yerine koyarak iyiden iyiye çıldırttı. Üslubu bozulan adam 'Yaa sen manyak mısın be kadın!' diye bağırdı. Kadın da aynen karşılık verdi. Allahtan evde başka kimse yoktu ve sokaktakiler de anlamadan dinlemeden adamın biri bir kadına bağırıyor gazıyla adamın üstüne yürümediler. İşte cinayetler böyle anlık, böyle sudan (!) sebeplerle bile işlenebiliyor benim ülkemde. Çünkü maşallah insanımız hem çok sabırsız, hem de pek gururlu. Tek amacımız haklı olmasak da haklı çıkmak, adam yerine konulmak. Özür dileme kültürümüz yok! Oysa ki bir çocuktan dahi özür dilenmeli.
Bizde sabırsızlıktan ve kompleksten işlenen cinayetler boşa işleniyor. Sadece bir anlığına yüreğimiz serinliyor, sonrası ömür boyu pişmanlık !
Oysa ki bir seri katil belli bir kültür seviyesinde, sabırlı, zeki, soğukkanlı ve iyi bir stratejist olmalıdır. Bizde öylesini bulamazsınız. Bulsalar zaten devlet planlamaya alırlar (!)...
Şşşşşşşş
Bir reklam filminden:
En iyi yataklar Yataş'ta!
Yataş'la iyi uykular dileriz. Yataşşşşş....
Gerçek hayattan:
Daha birine alışmadan elektriğe ikinci zam!
İyi uykular dileriz vatandaşşşş! Tedaşşşşşş....
Arabın aynasından şoför Nebahat
Suudi Arabistan'ın en üst dini kurulu Meclis el- İfta al-A'ala'nın imzaladığı fetvaya göre, eğer kadınlara araba kullanma hakkı verilirse 10 yıl içinde ülkede bakire kalmayacağı, fuhuş, porno, homoseksüellik ve boşanmanın artacağı öne sürülüyor. Kadınların araba kullandığı ülkelerde "ahlaki çöküşün" yaşandığını belirtilen raporda diğer Arap ülkelerindeki "deneyimlere" de yer verilmiş. Yani medeni ülkelerdeki değişen kafa yapısı ve yaşam standartlarının sebep sonuç ilişkisi, otomobil sürücülüğüne endekslenmiş. Doğrusu süper bir düz mantık önermesi! Hani, 'hayat acıdır. Biber de acıdır. Demek ki hayat biberdir.' meşhur örneğinde olduğu gibi...
Olayda aptallık değil kasıt ararsak şu sonuca ulaşıyoruz: Erkek egemen Arap toplumu kadınından öyle korkuyor ki onun otomobil dahil 'hiçbirşeyin' idaresine sahip olmasını istemiyor. Adamlar, kadın bir kere iktidara alışırsa bir daha bırakmayacağının (!) farkında! Haa, bu arada... diyelim ki fetva kurulunun başına taş düştü de kadına otomobil kullanma hakkı çıktı! Eh, herhalde o da şartlı izin olur... Kadınların kullandığı otomobillerde makyaj aynası olmaz. Kadın çarşafta ya, adamcağız bir de o çarşafı açmaya teşvik mi edecek kadınını?