Alaçatı'nın girişine gelmeden gözünüze çarpan Zzgara'da, Çeşme'de yaşanan değişimin son halkası çekti dikkatimi... Çeşme'de sörfün en eskilerinden olan, yakın zamanda kendi işletmesini kapatıp Çağla Kubat'la ortaklık yapan, daha sonra kazançların yetersizliğinden yılarak o ortaklıktan da ayrılan Ekin hocayı köftecide görünce şoke oldum. Yoksa o da rant rüzgarına mı kapılmıştı?
NE KADAR WINDSURF O KADAR KÖFTE
Hayır, öylesine bunalmıştı ki, ardarda yapılan konutlar ve limanla kesilen rüzgardan, garip oyunlardan, yiyecek içecek sektörüne atlamıştı. 'Yazarım hocam bunu..' dedim. 'Yaz!' dedi. 'Kırk yıllık sörfçüyü köfteci yaptılar yaz...' Bir yandan da Çağla Kubat'ın ızgarada gönüllü çalıştığı fotoğrafı gösteriyordu.' Sağolsun tüm sörfçüler destek veriyor bana...' Restoran iyi olmuş. Izgarası da lezzetliydi ama ne bileyim.. Bir sporcunun - mecburiyetten- işletmeci olması üzdü beni.
O ÇEŞME BU ÇEŞME Mİ?
Çocukluğumdan beri gittiğim, o beni heyecanlandıran Çeşme değil bu... İlk pizzamı tattığım Altın Yunus değil. Bana kalırsa ülkenin en büyülü, en muhteşem diskosu olan Kale Dokuzbuçuk'un surlarının içinde ot bitmiş bugün. Yanında yapılan harika siteler, 'O disko bir daha açılmayacak' garantisi ile satılmaya çalışılıyor. Varolan tek kumrucu, mitoz bölünmeyle çoğalmış. Kaçak girmeye çalıştığımız Altın Yunus plajı artık boynu bükük, gariban.. Yerini 'biiç'ler almış. İçinden bile geçmek istemediğimiz Alaçatı dev bir rant köyü olmuş. O kalabalıkta yürümeye çalışırken kendinizi ucuz bir korku filminde sendeleyerek yürümeye çalışan zombi gibi hissediyorsunuz. Veli Usta'nın dondurması hala kıral Allah'tan. Eh, o da teselli ikramiyesi niyetine...O iğrenç kalabalıkta Çeşme sevgim biraz daha eksilip hepten kaybolmasın diye yazlığa daha az gitmeye çalışıyorum.
ÖLÜDENİZ Mİ ÖLÜ BİZİM ORALAR MI?
Sözgelimi, hafta içi bir kaçamak yaparak Ölüdeniz'e indim. O ne harika bir doğa! Çocukluğumda görmüştüm en son. Büyümüş, ama bozulduğunu söyleyemem. Yemyeşil ağaçların suyla öpüştüğü cennet göl Ölüdeniz, tüm kederleri alıp götürür cinsten... Bir de akşam Fethiye'ye inip balıkpazarından seçtiğiniz balığı -Çeşme'dekinin yarı fiyatına- Kumkapı tadındaki o güzel restoranlarda pişirttiyseniz, deymeyin keyfinize... Dönüşte bir de Akyaka'ya uğrayıp dere kenarındaki Orfoz restoranda bir öğle yemeği patlatın, kahvenizi dere içinde ayaklarınızı sıvayarak oturduğunuz masada için. İlk başta soğuğa isyan edeceksiniz. Sanki biri damarlarınızla ip atlıyormuş gibi gelecek ama korkmayın! Bir süre sonra alışacak, o nefis derede yüzmek bile isteyeceksiniz. ...Ve en önemlisi, Çeşme'ye dönüş yolunda, çocukluğunuzda bırakıp çok özlediğiniz bir şeyi fark edeceksiniz: Bütün bunları yaparken hiç kasmıyorsunuz.
Ne mi demek istiyorum?
TATİL NEDİR?
İnsan para kazanmak için, savaşır, mücadele eder ama eğlenirken yapılan bu mücadeleyi bana kimse anlatamaz. Ben Ölüdeniz'de gerçek bir tatil yaptım. Ne giydiğimi asla umursamadım. Plaja istediğim saatte gittim, en kıral şezlonga oturdum. Restorana rezervasyon yapmak aklıma bile gelmedi. Çünkü orada zaman yok. Tatil, zamansızlıktır, umarsızlıktır. Bugün Çeşme'nin geldiği nokta değildir. Plaja (pardon, dilimi eşek arısı soksun) biyç'e rezervasyon yapmak değildir. Yemeğe gittiğimizde iyi bir masa bulmak için savaşmak değildir. Her şeyin ötesinde, TATİL; KIŞIN SATAMADIĞINIZ MALI PAZARLAMA YERİ DEĞİLDİR, hanımlar beyler!
BOHEM BURJUVA
Bir meraktır, biz de Emre Ergani'nin 7800 başarısından sonra el attığı Bou Bou (Açılımı, Bohem Burjuva. Ba ba ba ba!)'ya gittik. Arkasında yeni bir otel inşaatı olduğundan toz toprak içindeki bu yeni mekan, eski Seaside'ın ruhundan uzak bir yer olmuş. Gece kulübü olarak belki akşam saatlerinde hoş görünebilir ama gündüz bir beton yığını. Plaj girişinde (hafta sonuydu) Çeşme'nin en yüksek giriş bedeli olan elli lirayı paşa paşa ödüyorsunuz. Ha, bir de kolunuza bir tomboy takılıyor. (Onun için de on lira depozito alınıyor.) İçeride bu bileklikle yeyip içeceksiniz. Adamlar belli ki işletmede kaçak, çalıntı olmasın diye böyle bir sistem kurmuş ama bize gelmez böyle alengirli işler... İzmirli tatildeyken çağırır garsonu, ister karpuzunu, yazdırır hesaba! Ergani'nin kurduğu sistem karpuz değil, müşteri çatlatır. Gidip para yükleteceğim de bilmem ne! Ölme müşterim ölme...
Sonra plajın bir kısmından faydalanamıyorsun. Vip şezlonglar var, üye olursan oturabiliyorsun. Sezonluk bin lira verirsen, dört kişi o sezon boyu ücretsiz girebiliyorsun plaja... Neyse! Meğer bizim mutsuzluğumuz da önemli değilmiş. Niye? Çünkü İzmirli müşteri istemiyorlarmış zaten...
Öyle bir İstanbullu- İzmirli çekişmesi başlamış ki, personel bile memleketine göre ikiye ayrılmış. İzmirliler tutunamıyormuş.
Sorun sadece bu mekan değil. İstanbul girişimcisinin doymak bilmeyen iştahı Bodrum gibi Çeşme'yi yutmakla da kalmıyor, bir de İzmirli müşteri küçümseniyor. Bir şey diyeyim mi? Biz Çeşmemize sahip çıkmazsak, yakında Çeşme'nin zencileri İzmirliler olacak, haberiniz olsun! İyi bayramlar Çeşme'nin gülleri ve zencileri, iyi eğlenceler..
Benlere dikkat!
Nasıl ki vücuttaki benlerin fazlalığı endişe uyandırıcı ve kanser tehlikesine karşı izlenmesi gereken bir durumsa ; insandaki farklı benler ve abarılmış benlik duygusu da aynı oranda kaygı vericidir. Özellikle fazla dominant benlikler de kanser edebilir, mesela beraber olduklari kişileri...