Başarılı insanların ortak özelliği, kendilerini tutkularından ayıramamalarıdır. O tutkuyu yemiş yutmuş, tutkunun bizzat kendisine dönüşmüş olurlar. Hatta - doğal olarak- bu tutkuları, onların içlerindeki ateşi başkalarının içinde de yakmalarına neden olur. O zaman da bu insanları karizmatik kişiler olarak algılarız. Bedenden, duruştan, bilgiden öte, karizmatik olmak; doğal davranmaktır. Yaratılış amacına uygun edimler içinde bulunmak, sadece kendisine değil, çevresine de ışık saçmak ve artık bir kişiden çok bir fikre, bir ideale dönüşmektir. Bedenler eskir, kişiler ölür nihayetinde. Ancak bir ideale, bir ülküye dönüşen kişiler yaşamlarına bir fikir kıvılcımı, bir meşale olarak devam ederler.
Mustafa Kemal Atatürk, işte böyle bir fikir, böyle bir semboldür. 10 Kasım'ların artık bir yas günü olarak kabul edilmesini ben de istemiyorum. O artık bir idealin yaş günüdür ancak. Atatürk'ün de başarısının temelinde müthiş bir tutku ve başarıya olan sarsılmaz inanç vardır. Sadece bir komutanlık dehası, bir kurucu unsur olmaktan öte; bir diplomat, bir devrimci, dünyanın mazlum uluslarına örnek olmuş bir vizyonerdir o.
Bununla beraber, Mustafa Kemal'in geride bıraktığı hazinenin temelinde, fikir dünyasını şekillendirmiş çok değerli kitap ciltleri vardır. Sadece okunmamış, satır satır altı çizilmiş, notlar alınmış, yorumlanmış 4000 cilt kitaptan söz ediyorum.
Pek çok düşmanla mücadele eden (varsın şimdi iddia edildiği gibi 'yedi düvel' olmayıversin) Paşa, herşeyden önce yeninin eskiyle, çağdaşın geride kalmışla, dar görüşün perspektifle, okumuşun kitap kapağını açmamışla mücadelesini temsil etmesi bakımından önemlidir ve tarihe notu düşülmüştür. Bu bakımdan bana göre Mustafa Kemal'i Atatürk yapan, ordulara değil, aynı anda hem yüreğe hem de zihine kumanda edebilmesidir. Onu savaşçı yapan, hem içte hem de dışta savaştığı temel unsur, bilgi ve farkındalıktır. Bu bakımdan bilginin silah halinde geldiği siber savaş çağında, Atatürk'ün yolundan gitmek ve onu anlamak, öncelikle okumak ve okutmakla olur.
Geçtiğimiz günlerde, bir ödül töreninde, kayda geçmesini şiddetle istediğim bir dialog gerçekleşti. Son zamanlarda çıkardığı çoksatan kitaplarla zirveyi zorlayan Destek Yayınevi'nin tutkulu ve çalışkan sahibesi yazar Yelda Cumalıoğlu, bu törende sahneye davet edildi. Sunucu, Cumalıoğlu'na gülümseyerek, kendisinin de 'rakip bir yayınevinden' bir kitap çıkardığını söyledi. Yelda'nın kadına verdiği yanıt, beni çok duygulandırdı. 'Bizim rakibimiz diğer yayınevleri değil, hanımefendi. Bizim tek rakibimiz cehalet.' Salon önce sustu, sonra deli gibi alkışladı. Ben de bu yanıtı alkışlıyorum ve kendi kendime diyorum ki; 'İşte Paşam. Belli ki ölmemişsin ve ölmeyeceksin.'
Hangi mevsimsiniz?
Bahar ayları çok güzel. Buna kimsenin itirazı yok. Ancak ben sonbaharı tercih ederim. Taze ilkbaharın hasta eden tutarsız havası bile bir toyluğa, bir olmamışlığa delalet eder sanki. Evet, ilkbahar güzeldir, hatta nefistir. Enerjiktir, başlangıçtır, ama daha hayatın sillesini yememiştir. Bilinçsizdir, düşüktür farkındalığı. Neşesi, cehaletinden gibidir. Oysa sonbahar öyle midir? Hem ilkbahar gibi yumuşacık bir tebessümü saklar yüzünde, hem de daha bilgedir tüm yaşanmışlığıyla. Ah, bir de ardında kışı saklamasa? Demem o ki dostlar, benim yaşam enerjim, sonbahardır. Sahi, siz hangi mevsimsiniz?
İyilik peşinde koş!
Siz bu satırları okurken çok sevgili iki arkadaşım belki de kan ter içinde koşuyor olacak. İstanbul Maratonu'nda sadece koşmayıp aynı zamanda bir projeye de destek olacak iki arkadaşım, İzmirlilerin yakından tanıdığı iki başarılı isim. Önemli davaların avukatı, aynı zamanda da bir işletmeci olan Barış Kaşka ve psikolog, iş kadını Manolya Özek. Bu iki isim, 10 kilometreyi boşuna koşmayacak. 'İYİLİK PEŞİNDE KOŞ'acak bu dostların asıl amacı, yapılan bağışlarla Urla'da kurulacak Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı Köyü'nde bağış toplamak. Korunmaya Muhtaç çocukların mutlu bir çocukluk geçirip sonrasında özgür ve bağımsız bireyler olarak toplumun bir parçası olmalarına yapacağınız katkı için ben de onlar gibi size şimdiden teşekkür edeyim isterim.
Koruncuk izmir Hesap No: TEB Gündoğdu Şubesi İBAN: TR 95 0003 2000 0014 4424 99
Kadının temel sorunu
Kadınların erkeklerle ilgili temel sorunları şu mu acaba? Erkek mutlu ve enerjik olduğunda bir çocuk gibi oluyor. Tatlı ama sorunlu, kestirilmesi güç, çoğunlukla idare edilmesi gereken...
Erkek mutsuz ve kaygılı olduğunda ise bir dedeye dönüşüyor. Enerjisiz, motive edemeyen, sürekli 'olmaz' diyen, aşırı korumacı ve alıngan. Ve yine çoğunlukla idare edilmesi gereken... Kadınlar eşleri konusunda genellikle 'benim büyük çocuğum' ifadesini kullanırken 'benim hayattaki dedem' ifadesini de kullansalar daha iyi olur sanki. Zira bazen oğlan çocuğundan dedeye üç saniye içinde sarsıntısız geçiş yapan bir vitese sahibiz. (Sürekli kadınları yazıyorsun, bizimle derdin ne, diye soranlara da ders olsun bu yazı...)