İnsan yaşamı kibrit çöpü gibi... Ya çevresine umudu yakıyor ya da kötülüğü, bencilliği...
Umudu yakan insanlar, yaşadığı ülkenin geleceğine de aydınlık bir sayfa açıyor. İşte bu umut öykülerinden birini, İzmir'de bilim insanı bir çift yakmış!..
O iki insan, Ceza Hukuku Profesörü Bahri Öztürk ile eşi Yard. Doç. Dr. Tülin Öztürk...
Haberi gazetemde okuduğumda, nasıl motive oldum, anlatamam. Birçok gazetede yer alan onca karamsar haber arasında, bir ışık gibi doğdu yüreğime...
Şirvan Bektaş kardeşimin ellerine sağlık, "Yakaköy'ün bu eğitim melekleri"ne bizlere tanıtarak, insanlığa önemli bir mesaj verdi: "Hayatın ellerinden tutun."
***
Çeyrek asırlık evlilikleri boyunca çocuk yapmayı düşünmemiş Öztürk çifti... Bilim insanlarının genel kaderi bu, insanlığın hizmetinde çalışırken, kendi özeline zaman ayıramamak...
Evliliğin meyvesi olan, en azından bir çocuğa kavuşamamak...
Ama Bahri-Tülin Öztürk çifti bunu sorun etmemiş, geçen zamana yenilmemek için "Tüm çocuklar bizim" yürekliliğiyle, yaşamlarına yeni bir sayfa açmışlar.
Hayatlarını sürdürmeye karar verdikleri Yakaköy'ün gençlerine kucak açmışlar. Onlar için vakıf kurup, tüm gelirlerini buraya yansıtarak, 187 çocuğun ihtiyaçlarını karşılamış, 17 öğrenciye de burs vermişler.
Bu ne demektir biliyor musunuz; bilinçlik bir toplumun temellerini atmak...
***
Ve, Tülin Öztürk hocamın şu sözü, başarılı bir geleceğin de teminatı:
"Köyün tüm çocuklarını kendi çocuğum gibi görüyorum. Onlar için bir şey yaparken, kendi çocuğuma yapmış gibi oluyorum... Bizim yaptığımız küçük bir itme, hayata hazırlamadır. İstanbul ya da Paris'te okumanın sadece dizilerde olmadığını, onların da yapabileceklerini göstermek istiyorum... En büyük hayalim, 180 öğrencimin hepsinin üniversiteyi kazanması..."
Bundan güzel niyet, bundan anlamlı mesaj olur mu?
Köyde meslek kursları açıp köylüye meslek kazandırmak da bir diğer ideali bu vatansever çiftin...
Ben Öztürk çiftini sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Yaktıkları umut ateşinin, hiç sönmeden, bu özel toplumu harekete geçirmesi de en büyük dileğim...
Şans ve destek, onların hep yanında olsun.
Umut ışığı...
Dört tane mum usul usul yanıyordu. Ortalık o kadar sessizdi ki, mumların konuşmalarını duyabiliyordunuz.
Birinci mum dedi ki: "Ben Barış'ım! Ama kimse benim yanmama yardımcı olmuyor. Sanırım yakında söneceğim."
Alevi hızla azaldı ve sonunda tamamen söndü.
***
İkinci mum: "Ben Vefa'yım! Ne yazık ki artık vazgeçilmez değilim. Onun için, bundan sonra yanıp durmamın bir anlamı kalmadı."
Sözlerini tamamladığında esen hafif bir rüzgar onu tamamen söndürdü.
Sırası geldiğinde üçüncü mum, hüzünlü bir sesle dedi ki: "Ben Sevgi'yim! Yanacak gücüm kalmadı. İnsanlar beni unuttu, değerimi anlamıyorlar. En yakınlarını sevmeyi bile unuttular."
Vefa da daha fazla beklemeden sönüp gitti.
***
Ansızın odaya bir çocuk girdi ve üç mumun da yanmadığını gördü. "Neden yanmıyorsunuz? Sizin sonsuza kadar yanmanız gerekmiyor muydu?" diye sordu ve ardından ağlamaya başladı. O zaman dördüncü mum konuşmaya başladı:
"Korkma, ben yandığım sürece öteki mumları da yeniden yakabiliriz, ben Umut'um!"
Çocuk parlayan gözleriyle mumu aldı ve diğerlerini birer birer yaktı.
Umut ışığı yaşamımızdan hiç eksik olmasın.
SÖZÜN ÖZÜ
İmkansızlık sadece sersemlerin sözlüğünde bulunan bir kelimedir.
Napolyon