Birileri gerçekleri söylemeli halkına...
Daha birkaç gün öncesine kadar, yüzlerinde gülücükler eksik olmayan ünlü çiftler, yaşamlarında bir aksama olunca, ayrılma kararı alıyor ve bunu da medyayla paylaşıyor.
Neden, çünkü sonunda reklam pastası var.
Halkın acıma duygusunu kaşıyan bir pasta bu...
Şimdi gazeteler, neden boşanıyorlar, üzerinde duruyor. Kimi ilgisizlikten kimi de aldatılmaktan şikayetçi...
Yani, ülkemizin genel sorunu, "sanatçı" kastıyla bir bakış.
***
Oysa ki, adı üstünde "gösteri camiasında" bu sürekli olagelen bir durum. Ne zaman başları sıkışsa, "sansasyon" yaratmak...
Yeni bir albüm çıkarken, gündemden düşmüşken, ili azalmışken, yeni bir şeyi yaratmaya güçleri yetmediğinde, başvurulan bir yöntem...
Ya boşanma, ya dayak, ye tecavüz.
Ülke insanının radarlarına vurgu yapmak adına...
***
İşlerine geldiğinde, medya marifetiyle, reklamı yapmak, gazetelerin birinci sayfalarını süslemek, onlar için o kadar kolay ki...
Boşanmalar da öyle...
Halka danışmak bir yerde, toplumun önünde, hayatlarını tartıştırmak...
Beyinleri buna yetiyor çünkü, "Yiğit" olmayı beceremiyorlar.
Ama işin özü bu değil...
Toplumu oyalamayan, hatta bunları yapanlara kızan, mert sanatçılar da var bu gösteri dünyada...
Örnek mi, işte Volkan Konak...
***
Geçen akşam Show TV'de programı başladı Volkan Konak'ın... Sempatik ve kültürlü bir isim Konak... Sadece şarkı söylemiyor, kendi doğrularını "cesurca" açıklamaktan da geri kalmıyor. Yeri geldiğinde, kimi zaman aynı sahneyi paylaştığı isimleri bile veryansın ediyor, "yanlış yoldasınız" diyor.
İşte bu programda da "vurucu" konuşmalar yaptı Konak...
Bir yerinde dedi ki:
"Ben Nazım Hikmet'i de, Necip Fazıl'ı da, Pir Sultan Abdal'ı da, Yunus'u da, Mevlana'yı da kucaklıyorum. Ben insanların kimliklerine, nüfus kağıtlarına bakmıyorum. Bu ülke hepimizin, bu ülke insanları hepimizin. Ayrımsız hepimizin."
Çağdaş bir toplumda yaşayan bir bireyin sorumluluğudur bu sözler, yaltaklanmadan...
Peki ya "nasıl bir sanatçı" tanımı için söyledikleri:
"Gerçek sanatçı cesur olur. Korkak olmaz. Korkak sanatçı yoktur. Sanatçı radikal konuşur."
İşin özü budur işte... Neden her şarkıcıya, "sanatçı" denmeyeceğinin de özeti...
Her şey hayata nasıl baktığınızla ilgili!
Avustralya'da, bir spor salonunun camında bir reklam; zayıf ve bronz tenli bir kadın ve hemen yanında şu yazmaktadır:
"Bu yaz, denizkızı mı olmak istersiniz, yoksa bir balina mı?"
Afişteki mankenin fiziksel özelliklerinden çok uzak olan orta yaşlı bir kadın, spor salonunun reklamına yanıt olsun diye camın bir kenarına şunları yazmaya başlar:
İlgilenenlere duyurulur, balinaları arkadaşları asla yalnız bırakmazlar, yunuslar, deniz aslanları, meraklı insanlar... Aktif bir cinsel yaşamları vardır, hamile kalır, sevimli bebek balinalar doğururlar. Denizde yüzer, oynarlar. Polinezya adalarının mercan kayalıkları gibi muhteşem yerleri görme şansına sahiptirler. Balinalar harika şarkı söylerler, CD'leri bile vardır. Bazı insanlar dışında, onlara zarar vermek isteyecek tek bir varlık yoktur. Dünyada herkesin sevdiği, koruduğu ve hayran kaldığı şahane hayvanlardır.
***
Peki ya denizkızı?
Öncelikle, denizkızı diye birşey yoktur. Var olsalardı da kimlik karmaşası sebebiyle psikolog kapılarında sıra oluştururlardı. Balık mısın, insan mı?
Cinsel hayatları yoktur. Yanlarına yaklaşan erkekleri öldürüyorlar, nasıl olabilir ki? Hem iyice bir bakın, gerekli donanım nerede? E, sonuç olarak çocukları da olmaz. Zaten balık kokan bir kadını kim ister ki?
***
Sonuç?
Ben balina olmayı tercih ederim. Medya sadece zayıf insanların güzel olduğunu savunuyor ama ben çocuklarımla dondurma yemeyi, beni heyecanlandıran adamla güzel bir akşam yemeğinde sohbet etmeyi, arkadaşlarımla çikolata paylaşmayı çok seviyorum. Zamanla kilo alıyoruz; çünkü, kafamıza o kadar çok bilgi yüklüyoruz ki yer kalmıyor ve bedenimizin diğer bölümlerine yerleşmeye başlıyor. Yani, biz kilolu değiliz, inanılmaz kültürlü, eğitimli ve mutluyuz. Bugünden itibaren, aynaya bakıp da kalçamı gördüğümde, şunu düşüneceğim:
"Allah'ım ne kadar da akıllıyım!"
Önemli bir rica
"Egebam'ın yatılı tedaviye kapatılması güzide ilimiz İzmir için bir kayıptır. Benim gibi birçok bağımlı hastası olan aileler için zor olan durumumuzu daha da zor duruma düşürmüştür. Hastalarımızı götürüp de artık baktıramıyoruz. Çünkü Balıkesir gibi başka illere sevk ediyorlar. Peki maddi durumu iyi olmayan diğer aileler ne yapsın? Siz değerli Yeni Asır Gazetesi yazarından yardım bekliyoruz. Sesimizi duyurmamıza yardımcı olur musunuz? Benim bu haykırışımı duyurursanız, çok sevinirim. Size şimdiden çok teşekkür ederim."
***
Bu satırların yazarı, halktan biri... Egebam'la ilgili yazımı okumuş, yaşadığı sıkıntıları satırlara dökmüş... Birçok maddi sıkıntı yaşadığı aşikar... Bu nedenle yakınının tedavisi için getirdiği EGEBAM'ın yatılı tedaviye kapatılması, onu bir hayli yaralamış. Destek bekliyor, eskiden olduğu gibi ilgi, anlayış bekliyor. Hepimizin kişisel çıkarlarından çok onun bu haykırışı önemli... Bu kişinin adı bende saklı, istismar edilir diye yazmıyorum. Zaten önemli olan kişinin adı değil, haykırışını duyabilmek...
Mehmet Aslantuğ giderse, biter!
Ekranın en çok izlenen dizilerinden 'Hanımın Çiftliği'nde, senaryo gereği, erkek başrol oyuncusu Mehmet Aslantuğ, hayata veda edecek birkaç bölüm sonra...
Oysa asıl sorun bundan sonra başlıyor, çünkü diziyi izlenir kılan onun varlığı, oyun gücü...
Özgü Namal, tek başına götürebilir mi diziyi?
Ben pek ihtimal vermiyorum. Onun oyunculuğunu küçümsemek adına değil bu saptamam, Aslantuğ'un diziye kattıkları...
Onsuz yürümez gibi geliyor bana.
Ya güçlü bir karakter monte edilecek diziye ya da bitecek. Olumlu bir yenilik getiremezlerse, uzatmak risk olur.
Çünkü bugüne değin diziye sadece Mehmet Aslantuğ için katlananları yeniden kazanmak zor olur bana göre...
Üç-beş kişi değil ki bu sayı; milyonları aşar.
O yüzden Aslantuğ'un kaybı, öyle sıradan bir olay değil, dizinin kaderi.
GÜNÜN SÖZÜ
En büyük bilgelik, kendine egemen olabilmektir.
Euripides
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.