Bir insanın çaresiz kalması ve adım adım ölüme gitmesi, kuşkusuz en çok "sevdiceğini" kahreder.
Düşünün bir kez, karşında her gün eriyip giden bir sevgili ve "umutla" bekleyen bir aşık yürek...
Hülya Çağlar böyle bir yüreğe sahipti işte... Canı kadar sevdiği eşi Çağatay Çağlar, onu yeniden hayata döndürecek bir kalp beklerken, o hep "acaba" tedirginliği yaşadı yıllardır...
Çağatay savaştıkça, yanında hep o vardı, canısı, eşi...
***
Şimdi gazetelerde çıkan mutluluk fotoğraflarına bakıyorum da, "makus talihi" yenmiş muzaffer komutan gibi ikisi de...
Evet, hayata tutunmak için umutla kalp bekleyen iflah olmaz Göztepeli, yaralı yürek Çağatay, sonunda kendisini hayata bağlayan bir kalbe kavuştu.
Ölmeden önce organını bağışlayan bir genç sayesinde...
Gördüm, gözlerinin içi gülüyor. Ya eşi...
Yorgun ama mutlu.
Umutla beklemenin, dua etmenin ödülünü almış, eşine kavuşmuş, şimdi geleceğe aydınlık bakıyor.
***
Herkes Çağatay'ı yazdı, bense eşini...
Yani, sevgili kocasının her sorununda yanında olan, sıkıntılarını paylaşan, yüreği yettiğince, kadınca önseziyle erkeğini uyaran, bu uğurda savaşan, yokoluşun soğuk nefesini her an yüzünde hisseden bir kadını...
Çağatay bugün hayata yeniden dönüşün sevincini yaşıyorsa, birçok şeyi de karısına borçlu.
O halde, ölümün kapısından dönerken, bir daha eski hatalarını yapmama konusunda kendisine bir söz vermeli Çağatay...
Bundan sonraki süreç hata kaldırmaz çünkü.
Önce kendisine, sonra eşine, sonra da umudu harekete geçiren İzmir Milletvekili Nükhet Hotar'a yapmalı bunu... En önemlisi de, kendisine bir yaşam bağışlayan o talihsiz gence...
Düşünsenize minik kızı Elif bile artık daha güvenli bakacak hayata...
Hadi sana büyük geçmiş olsun Çağatay, Hülya'nın da gözü aydın.
Burası Türkiye...
Gazeteler, televizyonlar son günlerde şu haberin peşinde:
"Diziler sayesinde, kitap okuma merak arttı"
Yani Ezel seyircileri, Ramiz Dayı'nın sık sık okuduğu Ömer Hayyam'ın şiir kitaplarına merak sarmış...
Yıllardır tozlu raflarda küflenen Yaprak Dökümü, Hanımın Çiftliği ve Samanyolu, Aşk-ı Memnu gibi eserlerin, dizileri sayesinde yeniden gün ışığına çıkmış, neredeyse "Bestseller"...
Hatta, Kurtlar Vadisi'nde İskender'in okuduğu "Erdoğan Operasyonu" adlı kitap en çok satanlar arasında...
Polat'ın sayıkladığı, "Osmanlı İmparatorluğu'nda Askeri İsyanlar ve Darbeler" kitabı ise, listebaşı...
Bu da şunu gösteriyor:
Yazarlar, yayınevleri artık kitaplarını tanıtmak için, imza kampanyaları falan düzenlemesin.
Daha kolayı var.
Versinler kitabı bir "ulusal kahramanın" ellerine, bak nasıl peynir ekmek gibi satılıyor.
Eee burası Türkiye, burada böyle.
NE FIKRA AMA...
Sıra Türk'e gelince!
Dünya feministler kongresinde, Amerikan delegesi hanımefendi kürsüye gelmiş: Geçen yılın kararlarını aynen uyguladım. Eve gider gitmez kocama, 'Bundan sonra temiz çamaşır istersen, kendi çamaşırını kendin yıka. İşte makine orda' dedim. İlk gün bir şey görmedim. İkinci gün bir şey görmedim. Üçüncü gün bir baktım, makinenin başında sadece kendi çamaşırlarını değil, benimkileri de yıkıyor.'
***
Alman delegesi söz almış: Ben de kararımız gereğince kocama: 'Bundan böyle temiz tabakta yemek istiyorsan kendi bulaşığını kendin yıka' dedim. Birinci gün birşey görmedim. İkinci gün bir şey görmedim. Üçüncü gün baktım makinenin başında sadece kendininkileri değil, benim bulaşıklarımı da yıkıyor.'
***
Üçüncü konuşmacı bizden Türk, feminist kardeşimiz yaşadıklarını şöyle anlatıyor: 'Türkiye'ye döner dönmez kararımız gereğince kocamla konuştum. Ona dedim ki: 'Bundan böyle yemek yemek istiyorsan, kendin pişirmen gerekecek. İşte mutfak orada' dedim. Birinci gün bir şey görmedim. İkinci gün birşey görmedim. Üçüncü gün sol gözüm biraz açılır gibi oldu, hafiften görmeye başladım.'
Kazanan Kadir İnanır oldu!
Kadir İnanır, sinemanın ağır abisidir, ona yanlış yapılmaz. Yıllardır, Türk insanının gözünün içine sokulan "kimlik" bu...
Bu yüzden ünlü oyuncu da, bu seçeneğe uygun davranır. Kendisine, filmlerine, karakterlerine laf söyletmez, gerekirse onlar için savaşır.
***
Herkes, Fırat Doğruloğlu'nun Haneler'de canlandırdığı Yaban karakteri için de ayrı şeyi düşünüyordu, "bir gün savaş çıkacak" deniyordu.
Bu yüzden, bazı sohbet programlarında, esprisi bile yapıldı, genç oyuncular da tedirgin oldu.
Oysa doğrusu, işin olgunlaşmasını bekleyip şu kriz ortamında, fırbat kollayıp kar sağlamaktı.
Kadir İnanır da öyle yaptı, onu ne kadar kışkırtırlarsa kışkırtsınlar, dolduruşa gelmedi.
Reklam filmine kadar...
***
Şimdi, iki karakter bir reklam filminde karşı karşıya... İkisi de, kendilerine giydirilen kimliğin farkında... Kadir İnanır ağır abi, Fırat Doğruloğlu ise onun gölgesi...
Bence sempatik, keyifli bir film olmuş; halk tuttu, devamı da gelecektir.
İnanır da, bu filmden 500 bin TL almış...
Sağduyulu davranmanın, olacakları beklemenin, genç oyunculara güvenmenin bedeli bu.
Sataşsaydı magazinciler, manşet derdinden kurtulacak, ama onun cebine beş kuruş girmeyecekti.
Oysa şimdi, işsiz anında, "gölgesi" sayesinde para kazandı, dizi piyasasına da kendisini hatırlattı.
GÜNÜN SÖZÜ
İyi olmak kolaydır, zor olan adil olmaktır.
Victor Hugo