Çok savaşlar görmüştü Hüseyin Dede, hele Çanakkale... Hiç unutamadığı anılarla doluydu o kurtuluş mücadelesi... Ağır yaralı çadıra getirdikleri o gün bile, halinden şikayet etmemiş; "Hemen yaramı kapatın, arkadaşlarımın yanına gitmeliyim. Vatanımın kurtuluşunda onlar gibi hep ön cephede olmalıyım" diyerek apar topar çadırdan kaçtığı o günü, dün gibi hatırlıyordu.
Bir torunu vardı, Emre... Akıllı, coşkulu, heyecanlı bir çocuktu; 5. sınıfa gidiyordu, sınıfın en iyisiydi... Kendisine verilen görevleri yapıyor, ödevlerini aksatmıyor, bilincini sürekli geliştiriyordu. Lise öğrencisi ile tartışabilecek, konuşabilecek bir bilgi birikimine sahipti. Ama ona rağmen konuşmuyordu... Sürekli tedirgin ve üzgündü.
***
Bir sabah kahvaltıdan sonra, Hüseyin dede, Emreciğin yanına sokuldu, şakalaşmaya çalıştı. Oysa Emre gayesizdi; sıkıntılı ve huzursuzdu.
"Atatürk'ün ülkeyi emanet ettiği çocuklar, böyle amaçsız, keyifsiz olamaz" dedi Hüseyin dede, sitemkar bir tavırla...
Emre ise sürekli düşünüyordu.
Hüseyin Dede devam etti: "Bu ülkenin geleceği sizin omuzlarınızda yükselecek. Daha bugünden böyle somurtarsanız, bizlere nasıl moral vereceksiniz, nasıl dünyanın en güçlü ülkelerinden biri olacak bir Türkiye... Hele sizin umutsuz olmaya hiç hakkınız yok..."
Emrecik, yerinden doğruldu; pencereye yanaştı, aşağıya baktı. Ağacın altında iki genç yatıyordu, dışarısı soğuktu ve üzerlerinde bir örtü yoktu, elbiseleri yırtık pırtıktı.
Gözleri dolan Emre, hışımla dedesine dönüp "görüyor musun tonton dedem, onca savaşta öne çıkan, ölümüne savaşan sen ve senin gibi kahraman Mehmetçiklerin bizlere emanet ettiği vatanın çocukları aç, sefil ve sahipsiz... Benim nasıl umutlu olmamı beklersin... Biz bir avuç çocuk güvende... Ama milyonlarca çocuk güvensiz, geleceği yok...
Emre'nin bunları söylerken dudakları titriyordu, Hüseyin Dede de gözyaşlarını tutamamıştı.
"Gel yavrum" dedi, "İşte bunun için umutsuz olmaman gerek, işte bunun için çok çalışman, onları sahip çıkacak olanakları yaratman gerek... Atatürk'ün çocuklarının umutsuz olmaya, tembel tembel oturmaya, başkalarına el avuç açmaya hakkı yok. Onurun için, insanlık için, topraklarından beslendiğin bu güzel vatanın geleceği için çalışmak zorundasın... Ben her zaman senin yanındayım..."
***
Emre bugün başarılı bir işadamı... Yanında yüzlerce insanın çalıştığı, aileleriyle güven içinde yaşadıkları bir kurumu yaratan başarılı bir girişimci...
Çocukluğundan bu yana eline geçirdiği her imkanı kullandı, zamanını boşa harcamadı, bilgi dağarcığını hep genişletti. Ülkesini, dünyada gururla temsil etti. Hiç boyun eğmedi, hep başardı...
Evlendi de, şimdi iki çocuk babası...
Emre, Çanakkale savaşı kahramanlarından olan büyükbabasıyla yaşadığı o günü hiç unutmadı; bugün sokak çocukları için sıcak bir ev kurdu; şimdi yüzlerce çocuğa aş, eğitim ve gelecek sağlamaya çalışıyor.
Çevresindeki dostlarını da buna yönlendirdi... Bugün çok geniş bir ailenin sade bir üyesi...
Yine mütevazı, yeni düşünceli, yine arayış içinde... O, Atatürk'ün ülkeyi emanet ettiği gençti. Hüseyin Dede'nin başı dik torunu...
Şimdi o, gençlere, "vatan onuru" için gururla mücadele etmenin yollarını gösteriyordu.