Eskilerin bir lafı vardır, "Taşı sıksa suyunu çıkarır" diye... Bu güzel sözün, ilk etapta "güçlü bir insan" portresini çizdiği söylense de, özünde, zeki, çalışkan ve "şikayet etmek yerine iş yaratan insan"ın tanımıdır bana göre...
Caner Ermiş öyle bir İzmirli işte... Bulunduğu konumu daha iyi bir yere taşımak, işini sürekli geliştirmek, üşenmemek, dostluklarına sahip çıkmak, vatanseverlik bilincini her şeyin üstünde tutmak gibi meziyetleri vardır onun...
Yıllarca aynı iş kolunda, yani gazetecilikte, Yeni Asır'da çalıştım onunla... Birlikte, sayfa yaptık, ilave çıkardık, fikir ürettik; hep çalıştık.
Kabına sığmayan bir insandı. Sevgi dolu bir yüreği vardı; sokakta, kimi zorda görse yardıma koşar, yaralıdan tiksinmez, hastaneye götürür ya da hiç tanımadığı bir insanı çarpan kapkaççının peşine düşerdi.
Onun için aslolan insandı. Üzgün bir yüz görmeye dayanamazdı.
Gün geldi, mesleği ve yaşadığı şehir dar geldi ona ve bir gün bana söylediği düşleri gerçek oldu:
- "Londra'ya gitmeyi kafaya koydum usta, mutlaka başaracağım."
***
Kardeşlerinin İngiltere'nin göbeğinde Londra'da açtıkları TAÇ Fotoğraf Stüdyosu'nda, onun desteğine, tecrübesine ihtiyaçları vardı. Kararını verdi ve Londra'ya gitti.
Üstelik zorlu bir yolculuktu bu, hiç aldırmadı. Gidiş o gidiş...
Şimdi orada, İngilizlerin büyük saygı duyduğu, "Selam Türk usta" diye seslendiği bir yürekli Türk o...
Geldiği toprakları unutmayan, Londra'da, her fırsatta Ege'yi tanıtan etkinlikler düzenleyen, kazandığının bir bölümünü, maddi yardıma ihtiyaç duyan dostlarına ayıran, orada zorda kalan Türklere destek veren iyi bir insan Caner...
Kardeşleriyle el ele verdi. Taç, kısa sürede yükselişe geçti, sadece fotoğrafta ya da video çekiminde değil, her alanda hizmet vermeye başladı. Kurdukları evlilik şirketiyle orada yaşayan Türklere "geleneksel" kimlikte düğünler hazırladı.
İğneden ipliğe, çiftlerin her ihtiyaçlarını karşılıyorlar; hem de Anadolu renkleriyle....
Bugüne kadar, çoğunluğunu Türk ve Kıbrıslılar'ın oluşturduğu bir milyon nüfuslu Hackney'in Stoke Newington Caddesi'nde kurdukları şirketle binlerce kişinin evlilik organizasyonunu gerçekleştirdiler.
Aylık çıkardıkları dergileri bile var.
Sadece Türkler değil, İngilizler de bayıldı bu ekibe...
İşte bu yüzden, "Türk fotoğrafçının günlüğü" adıyla, BBC gelip çekim yaptı mağazalarında...
Belgesel, ülkenin bu en önemli kanalında yayınlandı, ilgi topladı.
***
Ermiş kardeşlerin son bombası ise, düğünlerde Ege türkülerine yer vermek... Bunun için uzun bir araştırma yapmışlar. Sonunda Ege türkülerini en iyi yorumlayan isimlerden, "ıÜüZeybekler Diyarı" albümüyle dikkatleri üzerine çeken TRT sanatçısı Ali Çakar ile anlaşmışlar.
Çakar, önümüzdeki aydan itibaren, Londra sokaklarında Ege türkülerini çınlatacak. Her Türk düğününde, Ege ezgileri baştacı olacak.
Bir ülkenin, bir bölgenin tanıtımına, bundan daha güzel katkı olabilir mi?
Sevgili dostum Caner Ermiş ve kardeşleri, iyi birer vatansever... Hem de, terör örgütü PKK'nın yüz bulduğu, çoğu zaman da Türkleri tehdit ettiği Londra'da, birer direnç kalesi gibi her biri...
Türk insanını sevgiyle, saygıyla, gururla temsil ediyorlar.
Bir gün olsun yılmadan...
Bir İzmirli olarak söylüyorum, alnınızdan öpüldünüz.
RESİM LATI
İngiliz yönetmen Tracy Petit, "Fotoğrafçının Günlüğü" programında ilk kez bir Türk fotoğrafçıya, Caner Ermiş ve kardeşlerine programında yer verdi. Sunucu Martin Parr ve kamereman Nathan Golding, 15 dakikalık bir belgesel için Taç Stüdyoları'nda 4 saat çekim yaptı.
Minik yürekte vatan sevgisi
Kimi zaman ufacık ellerin yazdığı bir şiir, çok şey anlatır insana... Kimi zaman utandırır, kimi zaman da gururlandırır.
Yeter ki yürek, coşkuyla aksın.
İşte, kızı için ölüp biten bir baba da, Metin Aşıkoğlu İlköğretim Okulu 4. sınıfa giden Irmak Akın'ın duygularını aktardığı "Çanakkale Geçilmez Babacığım" şiirinden çok etkilenmiş...
İşte bu etkiyle geçti şiir elimize, "Gerçi" diyordu baba, "Bir şaheser değil belki ama bir baba için çok şey anlatıyor. Köşenizde yayınlarsanız çok sevinirim" vurgusuyla...
***
Ne demek...
Bu şiiri paylaşmak, yürekli Atatürkçü çocukların yücelttiği bir Türkiye'de yaşamayı hayal eden biri için, en önemli adım...
Hele Çanakkale Kara savaşları'nı andığımız böylesine önemli günlerde, bu vatan için göğsünü siper eden şehitlerimize de huzur verecektir.
İşte o şiir:
Çanakkale geçilmez babacığım
Hiç kimse geçemedi
Düşman adım bile atamadı
***
Çanakkale geçilmez babacığım
Ne kadar düşman geçmeye çalıştı
Ama ne mutlu ki sonuç belli.
***
Çanakkale geçilmez babacığım
Kim geçebildi ki
bu zamana kadar...
Hiç kimse geçemez.
***
Minicik ellerden, az, öz ve yürekli satırlar...
Gözlerinden öperim benim küçük vatanseverim.
"İyi" ve "Kötü"nün yüzü aynıdır...
Leonardo da Vinci, 'Son Akşam Yemeği' isimli resmini yapmayı düşündüğünde büyük bir güçlükle karşılaştı. Çünkü İyi'yi İsa'nın bedeninde, Kötü'yü de İsa'nın arkadaşı olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda'nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı. Resmi yarım bırakıp bu iki kişiye model olarak kullanabileceği birilerini aramaya başladı.
***
Bir gün bir koronun verdiği konser sırasında, korodakilerden birinin İsa tasvirine çok uyduğunu fark etti. Onu poz vermesi için atölyesine davet etti. Sayısız taslak ve eskiz çizdi. Aradan 3 yıl geçti. 'Son Akşam Yemeği' neredeyse tamamlanmıştı. Ancak Leonardo da Vinci, henüz Yahuda için kullanacağı modeli bulamamıştı.
Leonardo'nun çalıştığı kilisenin kardinali, resmi bir an önce bitirmesi için ressamı sıkıştırmaya başladı. Günlerce aradıktan sonra Leonardo; vaktinden önce yaşlanmış genç bir adam buldu. Paçavralar içindeki bu adam sarhoşluktan kendinden geçmiş bir durumda kaldırım kenarına
yığılmıştı. Leonardo; yardımcılarına adamı güçlükle de olsa kiliseye taşımalarını söyledi. Çünkü artık taslak çizecek zamanı kalmamıştı. Kiliseye varınca yardımcılar adamı ayağa diktiler.
***
Zavallı, başına gelenleri anlamamıştı. Leonardo adamın yüzünde görülen inançsızlığı, günahı, bencilliği resme geçiriyordu. Leonardo işini bitirdiğinde, o zamana kadar sarhoşluğun etkisinden kurtulmuş olan berduş; gözlerini açtı ve bu harika duvar resmini gördü.
Şaşkınlık ve hüzün dolu bir sesle şöyle dedi:
"Ben bu resmi daha önce gördüm..."
"Ne zaman?" diye sordu Leonardo da Vinci, o da şaşırmıştı..
"Üç yıl önce" dedi adam.. "Elimde avucumda olanı kaybetmeden önce...
O sıralarda bir koroda şarkı söylüyordum. Pek çok hayalim vardı.
Bir ressam beni İsa'nın yüzü için modellik yapmak üzere davet etmişti. bir anda şöhret oldum ve sonuçta bugünlere geldim."
***
İyi ve Kötü'nün yüzü aynıdır... Her şey insanın yoluna ne zaman çıktıklarına (ve sizin onlara nasıl yaklaştığınıza) bağlıdır.
Paulo Coelho