İki dönemden fazla başkanlık, "sultanlık"
Hatta iki söz... Birinin üzerinde pek durulmadı, onu da ben açacağım.
Önce ilki...
Başkan Tartan, bir belediye başkanının görev süresinin iki dönem olması gerektiğini söyledi o gün...
Bu aslında cesur bir çıkıştı. Nedeni sonra anlaşıldı, çünkü Yeni Asır'ın yaptığı bir araştırmada, Tartan'ın iddiası, şu anda görevde olan belediye başkanlarına sorulmuş, çoğu sıcak bakmadı. Genelde kanı, "Halk isterse, daha uzun olabilir" üzerineydi.
Yani çoğu dönem arkadaşı onunla aynı fikirde değildi. Ancak halkın da, Tartan'ın fikrine karşı çıkan belediye başkanlarıyla aynı görüşte olmadığı ortaya çıktı.
Halk da Tartan gibi, "Belediye başkanlığı için iki dönem yeterli" diyor.
***
Ben de aynı fikirdeyim.
Çünkü bizde belediye başkanlığı bir kültür, bir liderlik olarak görülmüyor. Aksine bu süreç, kişinin idealleriyle kesişiyor. Bir meslek, bir hobi, bir tutunacak dal oluyor.
Politik oyunlarla iş başına gelmiş, hiçbir yeteneği, becerisi, vizyonu olmayan insanlar, particiliğin verdiği dayanakla, yıllarca makam işgal ediyor; hata yapıyor, borçlandırıyor, kentlerin, meslek örgütlerinin kaderiyle oynuyor.
Çünkü bizde başkanlık bir nevi, sultanlık... Başa gelen bir türlü gitmek bilmiyor, koltuğu bırakmak istemiyor.
Çünkü gücü elinde bulundurmanın ayrıcalığını yaşıyor. Bu süreçte, "En iyi bilen", "En iyi düşünen", "En sanatçı", "En mimar" başkan oluyor.
Bu da "En iyi ben yaparım. Başkasına gerek yok. Beni seçin" psikozuna çanak tutuyor. Gençlere yetişme imkanı tanınmıyor, gelecekleri tıkanıyor, yetenekleri köreliyor.
***
İşte bu yüzden, yıllardır aynı isimleri sayıklar dururuz, sanki bu toplum başkasını çıkaramaz gibi... Çıkarsa da olmadık oyunlarla alaşağı etmek, yıldırmak, kaçırtmak da bizlere özgü... Yoksa aramızda ne cevherler, ne yaratıcı insanlar var; bu bencillik yüzünden harcanıp gidiyor.
Oysa başkan aynı zamanda bir ağabeydir, gençlere mesleğinin inceliklerini öğretir, risk almayı, büyük düşünmeyi, liderlik etmeyi...
Bunu yapamıyorsa, bir dönem çok bile...
Başkan Tartan teklifinde ısrarlı, dün gazetemde gördüm. "Ben iki dönem görev yapıp bırakacağım" diyor. Şimdiden ilan ediyor.
Bu şeffaflık adına, gençlerin yolunu açmak adına önemli bir gelişme bence... Sadece belediye başkanlığı değil, her alanda başkanlık iki dönemle sınırlanmalı...
Biat etmeyi kültür (!) olarak benimseyen bir toplumda daha fazlası hizmet aşkı değil, sultanlık çünkü...
***
Başkan Tartan'ın söylediği diğer konu da, EXPO ile ilgili... Onun "EXPO ekibinde yine aynı kişiler var. Oysa bu insanlar, İzmir'in kaybettiği EXPO adaylığında da görevde değil miydi? Yeni dönemde bir kan değişilikliği yapılmalıydı. İki ya da üç yabancı dil bilen uzmanlar, yeni nesil kent mimarları da bu heyette görev almalıydı" sözleri, başkanlık tartışması gibi pek ses getirmedi ama getirmeliydi...
Aynen katılıyorum sözlerine başkanın... Ben de eleştiriyorum bu durumu... Ancak sadece ben görüyorum; zira her EXPO gezisine "kalıplaşmış gibi" aynı kişiler davet edilirse, onların bu gerçeği görememesi, normal...
Zira üç maymunu oynar, düzenine çomak sokmak istemez.
Oysa bu da değişmeli... Çünkü bu kentin genç heyecanını, yaratıcı zekasını kullanamazsak, "İzmir emekli kenti" yakıştırmasına da alınmamak gerek...
Başkan Tartan'ın bu iki ciddi uyarısı dikkate alınırsa, İzmir, beklediği sıçramayı yapar, yoksa yine yerinde saymaya, "Sultanlara" çanak tutmaya devam eder.
Koroya da kadın şef
Geçen gün yine gazetemde bir haber vardı, "İzmir'de sanatı kadınlar yönetiyor" diye... Bu, İzmir'in sanatta son yıllarda neden atılım yaptığının da kanıtı bence...
Kadın elinin değdiği her olgu, gelişiyor, biçimleniyor çünkü... Siz bakmayın, "Kadın başına bu işi yapamaz. Bir erkek zor yapıyor, kadın nasıl yapar" diyen aklıevvellere, hatta kimi gazeteci bozuntularına inat...
Kadın, el attığı her ortama değer katıyor. Enerji veriyor, coşturuyor.
***
Geçen akşam bir konser daveti aldım. Mekan olan Karşıyaka Ziya Gökalp Kültür Merkezi evime yakın olduğu için de, hiç bahanem yoktu.
İyi ki gitmişim. Çünkü keyifli bir gece yaşadım. İki nedenden...
Biri konser içeriğinin Türk Sanat Müziği olması, diğeri ise koro şefliğini bir kadının üstlenmesi...
Bu ne demektir biliyor musunuz? Kimi erkek şeflerin yönettiği asık suratlı koro eziyetinden uzak kalmak demek...
Çünkü dediğim gibi çoğu kadın, enerjisini çok iyi kullanıyor, gülümseyen, hareketli, coşkulu bir ortamı yaratıyor.
***
Solistler, Karşıyaka Halk Eğitim Merkezi korosu, şefleri ise Aslı Erzurumlu'ydu. Aslı hanım beni hiç yanıltmadı.
Sadece koroyu değil, salondaki konukları da içten tavırları, güleç yüzü ve sevgi disipliniyle yönetti.
Sadece koro değil, herkes şarkı söyledi. Kasvet yerini heyecana bıraktı.
Çok güzel sesler de vardı, oraya hiç yakışmayan da... Kuşkusuz onlar da zamanla yetişecek.
Ama benim gördüğüm portre, şarkı söylemekten zevk alan bir koro ve onlara coşkuyla katılan bir topluluğu simgeliyordu.
Türk Sanat Müziği derin bir kültürdür. Aslı Erzurumlu, her yönüyle bu derin müziği kucaklayan bir yönetim gösterdi, övgü topladı.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.