Ünal Türkeş'e umut veren ödül
Çok sık olmasa da, ya gazeteciler olarak bir araya geldiğimiz özel günlerde görüşürüz Ünal ağabeyle ya da cemiyet seçimlerinde...
Arada sırada da telefonla...
Art arda sağlık sorunları yaşadığı, ameliyat geçirdiği için zor günlerden geçti. Özellikle son beyin ameliyatı, onda onarılmaz bir yara bıraktı.
Ama hafızasını alamadı.
Son görüşmemizde bizlerle zorlukla konuştu ama herkesi tek tek hatırladı, hatır sordu.
Yaşadığı onca acıya karşı hayata tutunması, müthişti. Hele Yeni Asır'da geçirdiği günleri, en büyük idealini bizlerle paylaşması...
***
Ünal Türkeş'i, 90'lı yıllardan beri tanırım. Yeni Asır'da çalışmaya başladığım o yıllarda, gazete bünyesinde kurduğu "Çocuk Dünyası"nın, yılmaz bir neferiydi.
Prensip sahibi, inatçı ama babacan bir adamdı. Çocuklarla kurduğu dünya ona hayat veriyordu. Onlarla gezilere gidiyor, tiyatro ve sinema etkinlikleri düzenliyor, şenliklere katılıyor, okulları geziyor, her gün yeni bir dünya kuruyordu.
Çocuklara gazeteciliği öğretiyor, yüreklerine "cesaret" aşılıyordu...
Bir gazete emekçisiydi o... Genç fikirlerin de savunucusu... Yeni Asır için bir ekoldü. O ayrılınca, "Çocuk Dünyası" da kapandı.
Yıllar böyle geçti.. Ünal ağabey yaşlandı, köşesine çekildi ama hep bizleri aradı, hal hatır sordu.
***
Geçen gün bir haber ulaştı bizlere, Güzelbahçe Belediyesi, bir vefa örneği göstermiş ve onun ismini yeni açtığı bir parka vermiş...
Ne mutlu oldum onun adına, ne sevindim bilemezsiniz.
Çünkü onunla geçirdiğimiz yıllar, bizler için hep güzel birer anı olarak kaldı. Mücadelenin sembolüydü.
Fotoğrafa iyice baktığınızda göreceksiniz ki o sanki, parka yeni ekilmiş fidanlarla kucaklaşıyor.
Hiç abartmıyorum.
Eğer o bölgede yaşıyorsanız, biliniz ki, Ünal ağabey, son nefesini verene dek, her gün o parka gelip, çiçekleri sulayarak büyümesini izleyecek.
Tıpkı, yıllar önce çocuklara umut olduğu, önderlik ettiği gibi...
GÜNÜN SÖZÜ
İnsan, ağzından çıkan cümlelerin, beyninden çıkan düşüncelerin, bütün evreni dolaşıp kendisine geri döndüğünü bilse eminim çok dikkatli olurdu.
Albert Einstein
Dostluk işte böyle olmalı, ölümüne...
Hepimizi üzen Meral Okay'ın ölümü, kuşkusuz en yakın dostu Sezen Aksu'nun yüreğinde ateşten bir kor oldu. Onun gazetelere yansıyan görüntüsü, kuşkusuz "ölümüne bir dostluğun" en çarpıcı göstergesi...
Yıllar öncesini hatırlıyorum, 1993'ü... Yani Yaman Okay'ın talihsiz ölümünü... Ekrandan izlemiştim o sıra... O zaman da Sezen Aksu, Meral Okay'ın yanındaydı. Sezen, o gün de, "En yakın arkadaşımı yitirdim, üzüntüm sonsuz.. Ama bizlere Meral'i bıraktı, artık hep onun yanında olacağım" demişti, duygularını soranlara...
***
Sözünü tuttu Sezen Aksu... Yakın dostunu hiç yalnız bırakmadı. Onu, ayakta kalabileceği, yeteneklerini sergileyebileceği bir sektörle tanıştırdı. Henüz tanınmamıştı ama çok iyi bir senaristti. İnsanı çok iyi tanıyan, zaaflarını bilen, toplumsal açmazlarımızın farkında, öykücülüğü güçlü bir kalemdi.
Bunu iyi kullandı. Önce Şener Şen'le Türkan Şoray'ın başlıca rollerini paylaştığı "İkinci Bahar"ı yazdı, sonra Asmalı Konak'ı... İkisi de izlenme rekorları kırdı, iş yapan sinema deneyimleri oldu. Son olarak da Muhteşem Yüzyıl gibi özel bir projeyi üstlendi, topluma tarihi yeniden sevdirdi.
***
Sevimli, iyi yürekli, dost canlısı, güleç, olumlu düşünen, kimseden habersiz yaptığı "iyiliklerle" gönüllerde taht kuran bir insandı Meral Okay...
En verimli çağında daha birçok yeni proje düşünürken, bizleri yine en samimi duygularla anlatan dizilere hazırlarken, aramızdan uçup gitti.
Yine yanında Sezen Aksu vardı; gözyaşları arasında söylediği şu sözler, ölümüne bir dostluğun yüceliğini anlatıyordu: "Gitti ömrümün yarısı, yetemedim."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.