Evet bayram günleri, paylaşmanın, kavuşmanın, sevginin günleridir.
Evet bayram günleri, yenilenmenin, hayata umutla bakmanın, hayatın değerini anlamanın günleridir.
Hiç itirazım yok.
Bu yüzden bayram günlerine sempatiyle bakarım. En azından, dostlarımızı, sevdiklerimizi hatırlatıyor, elimizden geldiğince de bizi bize...
Ancak her bayram mutluluk vermez insana, hüzün de yaşatır, ayrılık da...
Bence bayramların gizli şifresi, anılardır.
Hani, o her yere götürdüğümüz, acı-tatlı sarıp sarmaladığımız, "günün birinde lazım olur" diyerek sakladığımız anılar...
Hüzünlü, sevinçli anılar...
***
Karşıyaka'da doğup büyüdüm. Hayatımın ilk dönemi, lise yıllarına kadar burada geçti, sorun yok. Ancak sonrasında üç yıl Üçyol Bahçelievler, Halilrıfatpaşa ve Denizli maceraları var.
Her macerada ise, birbirinden özel dostlar, yürekli insanlar... Bu nedenle en çok dost biriktirdim yüreğimde...
Görsem de görmesem de, onlar hep yüreğimdedir. Kuşkusuz onların yüreğinde de ben...
Ancak hayat bazen o kadar acımasız ki, kim ayrıldı, kim mutlu, kim acılı bilemiyor insan...
Aramadıkça, sormadıkça, gerçeklerle yüzleşemiyorsun. Bayramdan birkaç gün önce, hayatımın genç yıllarını yaşadığım bir mahalleye ziyaretim, yüzleşmemi sağladı geçmişimle...
***
Hatay Caddesi'nin, "şimdilik" sokaklarında ağaç kalan ender bölgelerinden Bahçelievler 505 Sokak'ta geçti üç yılım... Önce kısa bir dönem Seçkintaş sitesinde oturduk, sonrasında da gençliğimin en sorunlu ve coşkulu dönemini yaşadığım Kader Apartmanı'nda...
Beş katlı bu bina, benim kaderim oldu gerçekten... Hayatın gerçekleriyle orada tanıştım, acılarını tattım, beklentilerimi ve umudumu orada buluşturdum.
Bir anlamda, dip ve zirve yaptığım bir mekan oldu.
Onunla yüzleşmek iyi geldi bu ziyarette...
***
Gökdelenlerin ardında kalan, kısa mesafeli 505 Sokak'ta değişen aslında hiçbir şey yok. İzmir'de her şey bir şekilde değişti, gelişti ama burada hayat durmuş sanki...
Sokağın başında ve sonunda yer alan iki kahvede, emekliler ve işsizler gün boyu okey oynuyor.
Dün de öyleydi, bugün de öyle...
Bu sokağın ustaları, ustadır ha... İzmir'in başka bir hiç bölgesinde, bu insanların eline kimse su dökemez.
İzmirspor tesisleri, eskisi gibi ihtişamlı olmasa da, yerinde, gücünü koruyor. Az da olsa değişen iki şey, odun kömür depolarının kaldırılıp park yapılması ve dev bir teknik lisenin kurulması...
Ve dostlarım...
Çoğu bu mahalleden göçüp gitmiş, iki ya da üç arkadaşım kalmış bu mahallede... Oysa en kalabalık arkadaşlık grubum buradaydı.
Bir, artık Karşıyaka'da oturan, komşum olan sevgili Gürsel vardı o gün yanı başımda, bir de Hilali ve kahvehane sahibi Murat...
Kimisi hayatını kaybetmiş kimisi de İzmir'in başka yerlerinde yaşıyor.
Oturup konuştuk, eskileri andık. Geçmişi ve bugünü karşılaştırdık. Aramızdan ayrılan arkadaşları bir kez daha yadettik.
Son olarak da yeniden ve en kısa zamanda bir araya gelmeye sözleştik. Diğer arkadaşlarımıza haber edip yeniden buluşmaya da...
Bu dilekler, yaşam savaşı verirken gerçekleşir mi bilemem... Bildiğim tek şey, bayramın bana anılarımı yeniden yaşamama fırsat vermesiydi.
Bunu, çok geç kalmadan siz de yapın; hayatınızın en genç dönemlerini yaşadığımız yerleri ziyaret edin. Dostlarınızla buluşun, kendinizle yüzleşin.
Bayramın gizli şifresi budur.
Sinema makinesinde "Senede Bir Gün"
Çocukluğum iki katlı, bahçeli bir evde geçti. Pek çok anım var bayramlarla ilgili... En çok da, filmler, şarkılar...
O dönemde radyo baş solistti. Eğlence programları da yegane eğlence... Yüzünü görmediğimiz, nasıl biridir gazetelerden okuduğumuz sanatçılar, şarkılardan fal tutardı, hepimizin yerine...
Benim ağzıma pelesenk olan ise "Senede Bir Gün"dü. Bu şarkıyı pek severdim, sık sık da söylerdim.
Bir bayram günü babam sürpriz yaptı, onun filmini izletti bize... Kartal Tibet'in oynadığı, şarkıyı hit yapan Adnan Şenses'le başrolü paylaştığı film...
****
Nasıl derseniz, evimizde sinema makinesi vardı, babamın hobisiydi, film oynatmak... Akşam bütün mahalle bizde toplanır, film izlerdik.
İşte "Senede Bir Gün"ü önce orada izledim, sonra da amcamların İstanbul Çemberlitaş'taki evinde...
Ondan sonra şarkı hiç aklımdan çıkmadı; dün sabah Radyo Kordelya çaldı "Senede Bir Gün"ü... Birkaç gün önce de Digitürk'te filmi oynamıştı.
Anılar canlandı tabii... Tüm aile, komşular; ölmüşü, yaşayanı, anı bahçemde birlikteydik. Herkesin yüzü gülüyordu.
Belki zor ama güzel günlerdi 1960'lar...
Engelleri kaldıran hayata tutunur
Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, sonra kendisi de pencereye oturmuştu. Olacakları seyre daldı.
Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdi. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından bu kadar vergi alıyor ama yolları temiz tutamıyordu. Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eliyle kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı.. Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde.. "Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu kral. Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı, zira "her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır."
GÜNÜN SÖZÜ
Cehennem yerinde hiç ateş yoktur. Herkes ateşini yanında götürür.
Karacaoğlan