Söze bazı rakamları hatırlatıp başlayalım.
Her iki takımın son dönemdeki istatistikleri nasıl bir karşılaşma olacağına dair ipuçları vermişti aslında. Karabük son 6 iç saha maçının 5'ini kazanıp 1'inde berabere kalarak müthiş bir grafik sergilemişti ki genel toplamda 9 maçlık galibiyet adediyle Beşiktaş ile aynı seviyeyi tutturmuştu. F.Bahçe ise tam tersi bir görüntü sergiliyordu. Son 4 maçının sadece birini kazanan sarı-lacivertliler, deplasmanda daha çok depresyonda bir profil çiziyordu. Bu yüzden Karabük'ün dünkü maça bu serinin öz güveni ile çıkması çok normaldi. Yani F.Bahçe'yi yine zor bir maç bekliyordu ki öyle de oldu. Zaman zaman ciddi tehlikelerle yine F.Bahçe savunmasını paniğe sevk eden Karabük'ün diğer maçlara göre eksisi ise savunmadaki zaafları oldu. Bu da F.Bahçe'nin maç süresince skora ortak olmasına sebebiyet verdi. Maç iki takıma da gitti gitti geldi. En sonunda da F.Bahçe'de kaldı.
Değişen ve gelişmeyen
Görünen o ki Advocaat'ın ekibi sezon sonuna kadar bu şekilde devam edecek. Elbette bunun sebeplerini artık herkes çok iyi biliyor.
Sürekli değişen kadronun gelişmeyen bir oyun anlayışı olması da hayli normal. Tüm bu değişim sıklığında Karavayev'in idman topçusuna dönüşmesi, Stoch'un bir kez daha bırakın 11'i kadroyu görememesi, büyük umutlarla alınan Ozan Tufan'ın inanılmaz gerilemesi, Aatıf'ın bir türlü kendini gösterememesi de bu gidişatın sebepleri arasına eklenebilir. Van der Wiel ve Emenike mevzusu ile Advocaat'ın tavırlarını da eklediğinizde ortaya zaten "Lig bitse de önümüzdeki sezona baksak" görüntüsü çıkıyor.
Evet F.Bahçe dün Karabük'ün ışıltılı istatistiklerine nokta koymuş olabilir. Ancak bu nokta cümlenin sonundaki onlarca soru işaretinin ortadan kalkacağı anlamına gelmiyor.