Jonathan Wilson, Futbol Taktikleri Tarihi kitabının girişinde futbolun geniş kitleler tarafından benimsemesi aşamasını aktarırken "Kuralların farklılık göstermesi futbolu yaygınlaştırma çabalarına ket vuruyordu" şeklinde bir ifade kullanır.
Sezonun henüz başında takımlarımızın deneme-yanılma yolunu seçip çıktığı maçlara bakarak bu cümleyi ligimize uyarlayıp güncelleştirmek yanlış olmaz sanırım.
Yani takım kadrolarının sürekli farklılık göstermesinin tribünlerin beklentilerine ket vurduğu ortada.
Elbette FFP'nin tesiri ile bu kadro dalgalanmalarını göreceğimizi az çok tahmin edebiliyorduk. Bu seviyenin bırakın Avrupa'yı ligimiz adına da umut vermeyeceğinin herkes farkında sanırım.
PEK BİR FARK YOK
Özellikle üç büyükler özelinden bunu net bir şekilde görebilmek mümkün. İki haftalık süreçte G.Saray ve Beşiktaş'ın 2'de 2'si ile F.Bahçe'nin 2'de 1'indeki futbol kalitesi arasında pek bir fark yok esasen. Tamam bir Manchester City başlangıcı beklemiyorduk fakat bizde henüz çözülemeyen sorunların endişe verici olduğunu da gözden kaçırmayalım. Yani F.Bahçe'nin geçen sene büyük katkı sağlamış en iyi yabancısını (Giuliano) elden çıkarıp geldiği haftada Slimani'ye sarılması, bununla birlikte hücum hattını komple restore etmesi, ileriye gidememesi, beklerine güvenememesi sorunlar sarmalının sadece birkaçı.
KARARSIZ BEŞİKTAŞ
Yine Beşiktaş'ın en çok fayda sağlayan yabancısının (Talisca) ayrılışı sonrası yerine kimseyi koyamayışı, hala kaleci ve golcü bulamayışı, üstüne eldekilerin de bir türlü form tutturamayışı LASK ve Erzurum maçlarındaki futbolu normal kılıyor. Bunu daha az sorunlu gibi görünen G.Saray üzerinden de okumak mümkün.
Geçen sezonki saldırgan takımın yerinde şimdilik yeller esiyor. Göztepe karşısında oyunu açamayan, bocalayan ve bir kontra golü ile 3 puanı depolayan takımın şablonuna karar vermesi gerekiyor.
Neticede çıkan kısmın özetine göre şimdilik idare ediyorlar.
Ve eminim ki üçü de belirlenen hedeflere göre çok çalışmaları gerektiğini kendileri de gayet iyi biliyorlar.