Her yaşta farklı bir tecrübe kazandık... Anılar biriktirdik yani... Bazıları acı izler bıraktı, memnun olsak da olmasak da davranışlarımızı belirleyen... Bazıları da tatlı anılardı sevgi dolu yanımızı güçlendiren. Büyüdük, acılarımızı çocuklarımız yaşamasın diye çabalamaya başladık... Hep söylerim, arada kalan nesiliz... Hep çabalayan... Şimdiki çocuklar gibi şanslı değildik yani.
BİZDE YOKTU
Bugünkü şartlarla kıyaslandığında yokluk içinde büyüyen bir kuşağız. İkinci çift, hadi zorlasanız üçüncü çift ayakkabılarımız yoktu mesela. Palto da öyle. Çoğu zaman abi ablalardan kalırdı onlar da... Çok fazla oyuncağımız da yoktu. Hayal gücümüz vardı oyuncak yerine... Bir de doğa... Yaprak, çamur falan yani. Bazen de can sıkıntılarımız sadece. Televizyon bile 24 saat yoktu. İstiklal Marşı ile açar, yine marşımızı söyleyerek kapatırdık. Öyle çok fazla çeldiriciler de yoktu. Dikkat dağınıklığı, hiperaktivite ve ilaçları da haliyle... Olsa olsa şımarıklık vardı. O da çok ender... Günümüzün abur cuburları nerde? En fazla açıkta satılan kare bisküvi, bir de kiraz şekerler... O da arada sırada. Doğal olmayan ürünler olmazdı evimizde diyecektim ki margarin nesli olduğumuz geldi aklıma... Yine de evlerimizde yapılan tarhana, salça ve eriştenin hakkını vermek lazım. Biz de katılırdık yapım aşamasında, işe yaramanın gururuyla... Başka da bir etkinlik düzenlenmezdi zaten özgüvenimiz gelişsin diye. Ha bir de bakkala pazara koştururlardı bizi... Oyunun en tatlı yerinde de olsa, bırakır giderdik, görevimizdi. Komşular için de gidilirdi. Oyun yarım kalınca bozulacak psikolojimizi düşünen yoktu yani. Kalorifer falan da tahmin edersiniz, pek yoktu. Üzerinde ekmek kızartılan, kestane kebap yapılan sobalarımız vardı sadece. Komşularla paylaştığımız gecelerde kestane kokusu kaplardı tüm evi. Ayrı ayrı odalarımız da yoktu. Ninelerimiz, dedelerimiz, kardeşlerimizle odalar paylaşırdık. Daha kolay ısınırdık bu sayede. Kalplerimizde başlardı galiba sıcaklık..
ŞANSSIZ NESİLDİK
Dedim ya, şanssız nesildik: Teknoloji yoktu bir kere... Oyunlarımızı sokakta bulduğumuz materyallerle kurardık. Müsriflik de yoktu bu şartlarda. Şanssız çocuklardık işte: Zar zor sahip olduklarımızın değerini bilir korurduk. Paylaşmayı da bilirdik ama... Şimdikiler gibi şanslı değildik. İsteklerimize ulaşmak için çabalamamız gerekirdi. Çok çalıştık biz. Hala çalışıyoruz. Çocuklarımıza en iyisini sağlamak için uğraşıyor, hatta onlar adına hayaller kuruyoruz, daha da öteye geçip planlar yapıyoruz. Onlar adına üzülüp, seviniyor; duyguları dahi onlar adına yaşıyoruz. Ah, çok fedakar nesiliz biz. Şimdikiler bolluk içinde. Neyimiz vardı ki bizim; sevgi dolu kalbimiz, doyasıya yaşadığımız duygularımız, her köşesini bildiğimiz mahallelerimiz, özgürlüklerimiz ve kendimize ait hayallerimizden başka?...
Tamam tamam sustum...