Hepimizin farklı özellikleri var ve yeteneklerimiz eşit değil... Eşitliğin olmadığı hayat yarışında adaletin sağlanması için ne yapılabilir?
Herkesi eşitlik adına aynı start çizgisinden başlatmak adil midir mesela?
Peki, aynı süreyi verip, benzer sonuçlar beklemek? Ya da, yarışmanın sonunda aynı değerlendirmeye almak? Elbette adaletsiz diyorsunuz, değil mi? Öyleyse şunu da soralım: Okullarımız adaletli mi?Öğrencilere yaklaşım, hayat yolculuğuna hazırlar nitelikte mi? Hepsini güçlendiriyor mu? Yoksa kimilerini ezip geçerken, kimilerini ezilenlerin üstünden daha da mı güçlendiriyor?
Maalesef bazı küçük noktalara dikkat edilmezse, okullarda yaşanacak ya da bazılarında yaşanan tam olarak budur... Nasıl mı? Mesela, matematik dersinde yeteneği ile ön plana çıkan öğrenci kadar, çok çabalayan da kendini gösteremiyorsa; sınıftaki o dersin sadece başarılı olan öğrenciye katkısı olacaktır. Aslında en az ihtiyacı olana yani... Diğerleri dersi sevemediği gibi, gerek özgüven, gerekse akademik alanda belki de tüm sene boyunca bu dersin faydasını pek göremeyecek, hatta kendiyle ilgili olumsuz algı geliştirecek...
OKULLARDA ADALET
Bir öğrenci hatta yetişkin bile kendi potansiyeline güvendiği oranda başarılı ve mutlu olabilecektir. Bu güven ise okulda ve ailede kazanılacaktır. Her çocuğun mutlaka eğiliminin, yeteneğinin olduğu bir alan vardır. Bu yeteneği bulup ortaya çıkarmak okulların bireye sağlayabileceği en büyük fayda olacaktır.
Hem kendini tanıma hem de kendine güven yolunda. Elbette öğrenciler arasında seviye farkları çeşitli alanlarda olacaktır. Öğrenciler birbirleri ile yarışmadığı sürece bu farklılıklar davranış problemlerine de yol açmayacaktır.
GÖRÜNMEYEN ÖĞRENCİLER
Görmezden gelme bir insana verebileceğiniz en büyük cezalardandır.
Öğretmen öğrenciyi tanımak, daha da önemlisi onu okulda görünür kılmak zorundadır. Okulların var olma sebebi öğrencilerdir. Her öğrenciyi görmek ve tanımak, arkadaşları tarafından da görünür olmasını sağlamak okulun temel görevlerindendir. Dediğimiz gibi öğrencinin görünür olabileceği, ben de varım diyebileceği bir alan mutlaka vardır. Bu alanı sadece başarı ölçütü ile belirlediğimizde, yeteneği daha az olan öğrencilerde çabalamanın önemsizliği gibi bir algı oluşturuyoruz maalesef...
Sonrasında da kendinin değersiz olduğu yanılgısını. Daha büyük bir kötülük olabilir mi? Üstelik başarının içsel olduğu kadar, dışsal bir çok etkeni varken ve zamana göre değişebilirken... Cehennemin yollarını bu şekilde iyi niyet taşları ile döşeyebiliyoruz farkında olmadan.
Girişken olan çocukların daha da popülerleştirildiği, çekingen olanların kabuklarına çekilmeye zorlandığı böyle bir sistemde küçük dokunuşlar mucizeler yaratabilirdi halbuki. Üstelik çocuklarımızı sadece görünür kılarak... Örneğin, resim yeteneğini ya da ilgisini fark edip, geliştirmesine yardımcı olarak... Bir enstrümana yönlendirerek... Konserlere çıkararak... Ya da varsın en iyilerden olmasın ama çok çabalamışsa okul takımına alarak... Hele de bu öğrenci zorbalığa maruz kalıyor ya da sosyal yönden zayıfsa, kabul edilebilirliği arttırmanın en etkili yollarından olmaz mıydı?
ZORBALIK SORUNU
Defalarca konu ettik: Okullardaki zorbalık en büyük sorunlardan. Zorbalığın en büyük sebebinin kendini diğerlerinden farklı gören çocuklar olduğuna inanıyorum. Bazısı varlığını sadece bu şekilde gösterebiliyorken, bazı öğretmen gözdeleri de ayrıcalıklarının sonucu olarak böyle davranabiliyor. Sonuçta ezilen çocuk da, ezilenin üzerine çıkıp alkışlanan da aynı oranda zarar görüyor aslında. En büyük zararı ise, herkesin farklı bir değeri olduğunu kavrayamamış bireylerden oluşan toplumlar görecek bu gidişle... Öğretmenin en temel görevinin öğrenciyi okul ortamında görünür kılmak olduğuna inanıyorum. Aksi takdirde öğrenci kendini göstermenin yolunu hiç de istemediğimiz yollarla bulacak ve bedeli hepimiz için ağır olacaktır.