Sezen Aksu bir konserinde 'annelik hiç bitmeyen suçluluk duygusudur' demişti. Biz anneler kendimizi suçlayacak ya da kaygılanacak bir konuyu bulmakta çok maharetliyiz.
Gerçi içinden geçtiğimiz günlerde kaygılanmamak da çok zor. Hatta belli bir dozdaki kaygı bizi hayatta tutacak gibi görünüyor. Ancak dozunu arttırmamak, karantina günlerini değerlendirebilmek de büyük önem arz etmekte. Karantina günlerini geçirmeyi değil, değerlendirmeyi düşünmeliyiz.
Boşa geçen günler sonrasında başımızı ağrıtabilir çünkü. Hastalarımıza dua ederken evde olmanın bize verilen büyük bir fırsat da olduğunu görmeliyiz. Üstelik sadece bize değil, çocuklarımıza da...
TANIŞMA FIRSATI
Nasıl mı? Yoğun koşturmacaların içinde hayatımızı tüketirken, birden bire evde oturup düşünme fırsatı verildi hepimize. O koşturmaca içinde çocuklarımıza ayıramadığımız ya da ayırdığımızı sandığımız vakitler artık gerçekten onlara ait. Yani çocuklarımızla tanışma fırsatı yakaladık. Yaradılıştan gelen mükemmelliklerini görüp, tekrar hayran olduk. Onlara kattıklarımızla da gurur duyduk. Ama hepsinden önemlisi, eksik bıraktıklarımızla yüzleştik.
Bizim veremediğimiz en basit görgü kuralının başka bir çocuğun hayatını cehenneme çevirebildiğini fark ettik belki de... Kendi hırslarımızla çocuğu kurstan kursa götürürken insani değerleri konuşmayı atladığımızı...
Okullardaki zorbalıkları endişe ile izlerken, bu zorbalıklardaki kendi payımızı göremediğimizi fark ettik.
Bırakın komşuya yardım etmeyi, selam vermeyi beceremeyen çocuklarımızın sadece matematik becerileri ile ilgilendik. Halbuki gerçek yaşam becerileri, hayatın matematiğinde idi. Dinleme, göz kontağı kurma, konuşmayı başlatma/sürdürme, teşekkür etme, empati yapma, uzlaşma, yardım etme, yardımı kabul etme, arkadaşlarını barıştırma, haksızlığa sessiz kalmama,özür dileme ve daha nicelerinde yani...
SOSYAL BECERİLER
Kendi duygularını fark edemeyen bir çocuğun başkalarının duygularını tanıması ve saygı göstermesi beklenemez tabi ki. Ne zaman çocuğun duygularına odaklandığımızı sorgulamalı öyleyse.
Sosyal beceriler ile kişi, kendiyle barışık ve çevresiyle uyum içinde yaşayabilecektir.
Z ya da alfa kuşağının sosyal becerilerinin gelişmesi bizim yarattığımız bireysel dünyalarından onları kurtarmak ile mümkün olabilecektir. İşe, arkadaşlarının da onun kadar değerli ve hak sahibi olduğunu öğreterek başlayabiliriz mesela. Yaşanılan bir kötülük karşısında sessiz kaldıklarında o kötülüğe ortak olacaklarını öğretebiliriz onlara... İyilikte yarışmanın önemini anlatabiliriz...
SORUMLULUK ALMAK
Oturup, göz teması kurmak bile fark yaratacak... Dinlendiğini gören çocuk dinlemeyi ve iletişimi öğrenecek bu sayede. Doğru iletişim zorbalığı bile engelleyecek belki de... Eh, hazır vaktimiz varken özür dilemeyi ve teşekkür etmeyi de öğretiverelim... Evdeki prenslerin prenseslerin, ev işlerine yardımcı olması ve sorumluluk alması da yaşamsal becerilerini geliştirecek önemli adımlar.
Üstelik bir yemeği yapabildiğini, odayı temizleyebildiğini görmek kendine olan güvenini hatta inancını arttırmada en etkili yöntemlerden olacaktır. Paylaşmanın güzelliği de cabası... Hiç olmadığı kadar zamana sahibiz artık çocuklarımızla hayatı paylaşmak, gerçekten ortak hayatlar kurmak için... Elbette biz annelerin suçluluk duygusu hiç bitmeyecek... İyi insan olmaları yolunda attığımız adımlar vicdanımızı aşama aşama rahatlatacak sadece...Önce kendi içimize dönerek sonra da çocuklarımızın ruh dünyasına dokunarak başlayacağımız bu yolculuk, dünyaya gerçek şifayı getirecek...