En son kime, ne zaman kızdınız?
Bu sabah, dün, geçen hafta?
Hala affedemediniz mi, yani önemsizleştiremediniz mi konuyu? Hiç ondan beklemezdiniz değil mi? Peki ne bekliyordunuz? Niye bekliyordunuz?
Kendinizden de beklentileriniz var mı, varsa ne kadarı gerçekleşti?
Çocuklarınızdan beklentileriniz ne durumda?
Siz de beklenti içindeyseniz, kötü haber şu ki; her beklenti insanı üzer...
Beklenti gelecek ya da geçmişle ilişkili çünkü. Halbuki sadece içinde bulunduğumuz an kontrolümüzde.
O kontrol alanı bile kendimizle sınırlı sadece. Beklentide olmak yaşam enerjimizi de tüketmekte. Aklımızı, düşüncemizi hatta duygularımızı o beklentiye bağlayabiliyoruz çünkü.
Duygusal, maddi ya da bilişsel yaptığınız yatırımlar bile bizleri beklentiye sokmamalı. Beklemek sizi büyük ihtimalle hayal kırıklığına uğratacak. Elbette hayaller kuralım, planlar yapalım ve bunun için çalışalım... Ancak beklentiye girmeyelim.
Hakkınız olduğuna inanıyor iseniz, beklentiye girmeden gidip istemelisiniz diyor psikologlar. Yeri geldiğinde hakkımızı da arayalım elbette.
İsteyemiyorsanız, hakkınızdan vazgeçin ama beklentiye girmeyin.
Beklentide olmak kendimizi pasifize etmek anlamına da gelebilir.
Enerjimizin bir kısmını bile başkalarının karar ya da duygularına bağlayıp beklenti içine girmek kendimize yaptığımız haksızlık aslında.
ÖZGÜRLÜK ALANI
Bazen de hayattaki karışıklık, belirsizlik hali bizleri bunaltır ve tüm çalışmalarımıza rağmen düzene girmeyen yaşam beklentimizin gerçekleşmemesine üzülürüz. Halbuki tam da o kaos, bizleri hayallerimize ulaştıracak belki de. İşte, ilişkilerde, gündelik hayatta beklentisiz olmak size büyük bir özgürlük alanı sağlayacak.
Gelecek olanın kuldan olmadığını bilmeliyiz yani. Gelmeyenin de...
Bütünü görmekten aciz olduğumuzu unutmadan, gelmeyende olan hayırdan da emin olmalıyız. Beklenmeden gelenler ise armağan niteliğine bürünecek ki gerçekten aldığımız nefes dahil bize tüm verilenler lütuf değil mi aslında?
Durum böyle olunca bizleri bekleme konumunda tutan kişilere de fırsat vermeyeceğiz. Yani kişilerin bizleri umutlandırıp kullanmalarına da...
Sadece kendi doğrularımızla, yani değerlerimizle hareket etme fırsatıdır beklentisiz olmak. Bir başka deyişle huzurlu olmanın yoludur.
Huzur ise mutluluktan dahi kıymetli kanımca. Dinginlik, kendinle ve diğerleri ile barışık olmak; elimizdekilerinin ve kalbimizdekilerinin değerini bilmek de hep huzur ile mümkün değil mi?
SONMUŞ GIBI YAŞAMAK
Yarın yok... bütün mesele bu...
Her gün son günmüş gibi yaşanmalı.
Kahvaltımızı sonuncuymuş gibi yapmalı, eşimizle dostumuzla son kez konuşuyormuşçasına sohbet etmeli.
Tek bir günümüz varmış gibi yani.
Halbuki bizler bu dünyada sonsuza dek yaşayacakmış gibi davranıyoruz.
Ertelemelerin ötelemelerin sebebi hep bu. Kızgınlıkların, öfkenin de.
Yarın var mı; çirkin mi, güzel mi bilemeyiz.
Önemli olan bugünün hakkını vererek yaşamalı. Ertelemeden...
Görevimiz bugünü alnımızın akıyla yaşayabilmek olmalı. Hakkını vererek yani... Kaybettiğimiz bugünler, eğer varsa yarınlarımızı da kötüleştirebilir çünkü...