Çocuklar okula gitmemek için neredeyse her gün bir bahane buluyor, bulamasa da arıyor.
Okuldaki mutsuzluklarını görmemek ve umursamamak mümkün değil. Her gün aynı mutsuzluğa sebep olmak hatta bunun için zorlamak anne, baba olarak içimizi yakıyor... O, bu, şu okul değil bahsettiğim. Tüm okullarda durum aşağı yukarı aynı. Bu sistemde çocuklar mutsuz, motivasyonsuz hatta bazen de umutsuz... Sadece öğrenciler değil, öğretmenler de mutsuz. Bu mutsuzluğun birçok sebebi var ve içlerinde en acı olanı, yaptıkları işe inançlarının kalmamış olması. Bu köşeden defalarca söylediğimiz, eğitimin günümüz gereklerine uygun olmadığı gerçeğini en iyi bilenler öğretmenler çünkü. Halbuki çözüm çok da zor değil. Öncelikle değişen dünyayı iyi okumalı ve değişimin öncüsü olmayı planlamalı. Her şey; teknoloji, yaşam şekilleri, alışkanlıklar hatta insan bile değişirken eğitimi aynı müfredatla sürdürmek gerçekçiliği ve inandırıcılığı ortadan kaldıracaktır.
Hayatlarında bu kadar çok çeldirici olan çocukların dikkat dağınıklığı oranının da gittikçe arttığını göz önüne aldığımızda, onların ilgisini okulda tutabilmenin yolunun öncelikle öğrenciyi mutlu etmekten geçtiğini görüyoruz.
Öğrenci mutlu olduğunda öğrenecek, motivasyonu artacak ve tabi okula da koşarak gelecektir. Mutlu olması ise aidiyet ile ilgili... Aidiyet de ilgi alanları ile ilişkili. Bir çocuk, kendinden bir şeyler bulamadığı ortama ne kadar ait hissedebilir ki?
ESKİ YÖNTEMLER İŞLEVSİZ
Baş döndürücü bir hızla değişen dünyada çocukların dili çoktan farklılaştı. Dilin yanında, yaşamları ile birlikte, elbette öğrenme yöntem ve teknikleri de. Eskiden kalmış yöntemler artık işlevsiz yani.
Kısacası değişimden korkmamalı, hatta gerekiyorsa her yıl yapılacak değişikliklere; büyük ya da küçük revizyonlara hazır olmalıyız. İnsanın mutlu olması başkaları ile kurduğu bağ ile mümkün. Mutlu birey olmanın yolu sosyal ilişkilerin de sağlıklı olmasından geçiyor yani. Bu yüzden mutlu öğrenciler için ilişkileri güçlendirecek sosyal faaliyetler arttırılmalı okullarda. Bu sosyal faaliyetler Okulun en önemli dersleri olarak görülmeli. Tabi bunun için veliye de eğitim verilmeli.
TAMAMEN KOPABİLİRLER
Ayrıca kendi potansiyelini kullanma fırsatı bulmalı çocuk okulda. Kendisi ve çevresi ile ilgili farkındalığını geliştiren öğrenci, hem daha mutlu hem de duyarlı olacaktır. Kazanacağı güven duygusu da katma değeri elbette. Tüm bunlar için yeni nesilin dilini kullanmak büyük bir zaruret artık. O dil ise sürekli güncellenen teknolojik gelişmelerle iç içe. Dünya, Web3.0 a geçme sürecindeyken, olası tehlikelerden korunmak da farkındalık ve insani değerler ile mümkün. Öyleyse, çok da uzak olmayan bir gelecekte insan beyninin buluta yüklenebileceği öngörüsünü dikkate alarak eğitim stratejileri geliştirmek zorunluluklarımız arasında yer almalı. Web 2.0 araçları dahi çocuklara bizden çok daha yakınken ve okulları gittikçe işlevsiz hale getirirken; Web 3.0 ile hayatımıza gireceği söylenen durumların, bu çocukları dünyadan tamamen koparması işten bile değil. Öyleyse bu noktada eğitimin bilimle standardizasyonu büyük önem göstermekte. Değerlerine sahip, sosyal ilişkileri güçlü, bilime yakın çocuklar yetiştirmek ana hedef olarak belirlenmeli.
Yani okullar hayatın içinde olup, yaşama yön verecek bireyler yetiştirmek için çalışmalı. Çağın gereklerine uygun önlemleri alan stratejilerin geliştirilmesi sadece çocuklarımızın hayatlarını değil, geleceğimizi de kurtaracaktır.